Suriye’nin Arap Birliğine Dönüşü Sığınmacı Sorununa Çözüm Oluşturur mu?

Arap ülkeleri, Suriye krizinin patlak vermesinin hemen ardından, halkın meşru taleplerine olumlu karşılık vermeyen Şam yönetimini kınamış ve Kasım 2011’de Suriye’nin Arap Birliğindeki üyeliğini askıya almıştır. Aradan geçen 11 yılı aşkın sürede bazı Arap ülkeleri ile Şam yönetimi arasında birtakım temaslar olsa da 7 Mayıs 2022’de Arap ülkelerinin dışişleri bakanları arasında Kahire’de düzenlenen toplantıya kadar Suriye’nin Arap dünyasından izolasyonu devam etmiştir. Bu toplantıda Suriye, Arap Birliğine yeniden kabul edilmiş ve Beşar Esad, 19 Mayıs’ta Cidde’de düzenlenen 32. Arap Birliği liderler zirvesine katılım göstermiştir. Suriye’nin birliğe dönmesi Arap ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanmış olsa da Suriye merkezli krizlerin tüm bölgeyi etkiliyor olması Şam yönetiminden çözüme yönelik beklentileri artırmıştır.

Suriye’deki istikrarsızlığın bölgede yarattığı en önemli sorun olarak mülteci sorunu öne çıkmaktadır. Nitekim, yaklaşık 7 milyon Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve göç eden bu nüfus, ağırlıklı olarak bölge ülkelere sığınmıştır. Arap Birliği ülkelerinden Lübnan, Ürdün ve Mısır Suriye kaynaklı düzensiz göçlerden en fazla etkilenen ülkeler arasındadır. Bu ülkelerin mevcut krize bir çözüm bulma arayışlarına birliğin dönem başkanlığını yapan Suudi Arabistan da destek vermektedir. Beşar Esad’ın da dâhil olduğu Cidde Zirvesi’nde bu konuya dair bazı somut adımların atılması noktasında beklentiler oluşmuştur. Nitekim, zirvenin en önemi iki maddesinden biri Sudan’da meydana gelen iç savaşken diğeri de Suriye krizine siyasi bir çözüm bulma arayışıdır. Beklentilerin aksine zirveden sığınmacılar konusuyla ilgili net bir sonuç çıkmamıştır.

Lübnanlı hükûmet yetkililerinin açıklamalarına göre kayıt dışı sığınmacılarla birlikte Lübnan’da yaklaşık 2 milyon Suriyeli yaşamaktadır. Nüfusuna oranla dünyada en fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumundaki Lübnan, taşıdığı bu sorumluluğun uluslararası kamuoyu tarafından paylaşılması ve en önemlisi de Suriyelilerin ülkelerine güvenli geri dönüşlerinin sağlanması için diplomatik temaslara önem vermektedir. Beyrut yönetimi, Arap Birliği başta olmak üzere katıldığı tüm uluslararası platformlarda bu durumu dile getirmekte ve iş birliği talep etmektedir. Lübnan’daki Suriyelilerin ülkelerine geri dönmemesi ise temelde iki sebebe bağlanabilir. Bunlardan ilki Suriye’deki mal varlıklarının yok edilmiş veya başkaları tarafından yağmalanmış olması, ikincisi ise Esad yönetimi tarafından cezalandırılacaklarını düşünüyor olmalarıdır. Bu problemlerin aşılması ve Suriyelilerin vatanlarına geri dönebilecekleri bir ortamın yaratılması için Beyrut, Şam ile diplomatik temaslarını artırmaktadır. Bu noktada, Suriye’nin Arap Birliğine dönmesi Beyrut için diplomatik bir manevra alanı oluşturmuştur.

Lübnan’daki ekonomik durum Suriye’den pek farklı olmasa da Lübnan’daki Suriyelilerin ülkelerine dönmek istememelerinde ekonominin de rolü vardır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Dünya Gıda Programı ile Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonundan Aralık 2022’de yapılan ortak açıklamada, Lübnan’da yaşayan Suriyelilerin yüzde doksanının insani yardıma muhtaç olduğu belirtilerek yardım çağrısında bulunulmuş olsa da aynı BM Mayıs 2023’te onlara yapılan nakdi yardımı kesme kararı almıştır. Bu karardaki temel motivasyon, ülkedeki Suriyelilerin Lübnan’da kalmaları için ortada bir sebep bırakmamaktır. BM’nin bu kararı Beyrut’un talebi doğrultusunda alınmıştır. Nitekim, BM yardımları kesildiğinde Suriyelilerin ülkelerine döneceği varsayımı üzerine bir geri dönüş stratejisi kurulmuştur fakat yukarıda bahsedilen iki ana sebep ortadan kalkmadıkça Suriyelilere yapılan nakdi yardım kesilse bile ülkelerine dönmelerini beklemek problemli bir varsayımdır.

Arap Birliği içinde Lübnan’dan sonra en fazla Suriyeli sığınmacı barındıran ülke Ürdün’dür. Yaklaşık 1,3 milyon (bu sayıya Suriye krizi öncesinde Ürdün’de farklı nedenlerle bulunan ve kriz sonrasında Ürdün’de yaşamaya devam eden Suriyeliler de dâhildir) Suriyeliye ev sahipliği yapan Ürdün, bu sorunu çözmek ve sığınmacıların güvenli şekilde evlerine dönmelerini sağlamak için uluslararası ve bölgesel boyutta bazı diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Hâlihazırda, Amman yönetimi bu sorunu Esad yönetimi ile diyalog geliştirerek çözme yoluna gitmiştir. 32. Arap Birliği Zirvesi’nden hemen önce 1 Mayıs’ta Amman’da Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan, Irak ve Mısır dışişleri bakanları toplanmış ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli şekilde dönmelerinin öncelikli mesele olduğu konusunda karar almıştır.  Nitekim, beşli toplantı öncesinde Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ve Ürdünlü mevkidaşı Ayman Safadi ikili bir görüşme de yapmıştır. Ürdün Dışişleri Bakanlığının açıklamasına göre, bu görüşmede, mülteciler, su meselesi ve sınır güvenliği konusu konuşulmuştur. Dolayısıyla Suriye’nin Arap Birliğine dönmesine en fazla memnun olan ülkelerin başında Ürdün’ün gelmesi, Amman yönetiminin mülteci krizini çözme politikasıyla açıklanabilir. Ürdün’ün bu yöndeki adımları yeni değildir. Ürdün Kralı 2. Abdullah, Suriye ile aralarındaki sorunları çözmek için Şam yönetimi ile temas hâlinde olmayı gerekli görmüş ve ABD’nin yaptırımlarına maruz kalmamak adına Washington’dan bu konuda taviz göstermesini istemiştir. Nitekim, Kral Abdullah’ın Temmuz 2021’deki Washington ziyaretinin ana konularından biri bu olmuştur. Dolayısıyla Amman’ın Suriye rejimi ile ilişkileri düzelterek sığınmacılar konusunda koordineli adımlar atma stratejisinin bir arka planı olduğunu söylemek mümkündür.

32. Arap Birliği Zirvesi’nde Suriye’nin de yer almasıyla zirveden mültecilerin geri dönüşü ile ilgili bir karar çıkması beklenmiştir. Zirvenin hemen öncesinde Financial Times’ın Arap diplomatlara dayandırarak servis ettiği haberde, zirvede mültecilerin geri dönüşünün konuşulacağı belirtilmiş ve ilk olarak da Ürdün’den bin Suriyelinin ülkelerine dönmesi uygulamasının hayata geçirileceği ifade edilmiştir. Fakat zirve sonrası kamuoyuyla paylaşılan Cidde Deklarasyonu’nda sığınmacıların geri dönüşü ile ilgili bir madde yer almamıştır. Zirvenin hemen ardından yapılan basın toplantısında birtakım değerlendirmelerde bulunan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ise Arap Birliğinin Suriyeli mültecilerin anavatanlarına dönüş dosyası üzerinde Batılı ortakları ve Birleşmiş Milletlerle çalışacağını söylemiştir. Suudi dışişleri bakanı, benzer bir söylemi Nisan 2023’teki Şam ziyaretinde Beşar Esad ile olan görüşmesinde dile getirmiş ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönmeleri için gerekli koşulların sağlanmasının önemine dikkati çekmiştir. Dolayısıyla, Cidde Deklarasyonu’nda Suriyeli sığınmacılarla ilgili net bir ifade bulunmasa da Arap Birliğinin dönem başkanlığını yürüten Suudi Arabistan’ın bu konu ile ilgili girişimlerinin olması bölge Arap ülkelerini etkileyen sığınmacı krizinin çözümü açısından ortak adımlar atılabileceğini göstermektedir.

Suriye iç savaşının en trajik sonuçlarından biri olan kitlesel göç konusu, Suriye halkının üçte birinin ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanmış ve bu durumun bölge ülkelerine doğrudan yansımaları olmuştur. Filistin, Irak, Yemen gibi ülkelerden yıllardır yapılan göçler bazı ülkelerin demografik yapısını derinden etkilemiştir. Bu göç dalgalarına Suriyelilerin de eklemlenmesi özellikle Lübnan ve Ürdün açısından zor bir sürecin başlamasına kapı aralamıştır. Suriye’nin Arap Birliğine dönmüş olması bu ülkeler açısından bir avantaja dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Henüz bir cumhurbaşkanı olmayan ve geçici hükûmet tarafından yönetilen Lübnan bu konuda kısmen pasif kalsa da Ürdün’ün son derece aktif bir dış politika izlediğini söylemek mümkündür. Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok Arap ülkesi de bu çabalara destek olmaktadır.

Sığınmacıların dönüşü için Şam yönetiminin istekli olması ve gelen kişilerin mal varlıklarının kendilerine iade edilmesi gerekmektedir. Hepsinden önemlisi de geri dönenlerin can güvenliği sağlanabilmelidir fakat Suriye’nin içinde bulunduğu durum bu tür garantilerin verilebilme ihtimalini zayıflatmaktadır. Nitekim, Şam yönetimi her ne kadar Suriye’nin meşru yönetimi olarak görülse de ülkenin üçte birden fazla bir kısmında kontrolü sağlayamamıştır. Kontrol ettiği alanlarda ise yekvücut bir yapı bulunmamakta, İran destekli birçok grup başta olmak üzere farklı aktörler yer almaktadır. Dolayısıyla Esad yönetiminin alacağı kararların ülkedeki diğer aktörler üzerinde tam bir bağlayıcılığından söz edilemez. Suriye’nin mevcut yapısı, bağımsız kararlar alınabilmesinin önünde engel teşkil etse de Esad rejiminin samimi bir tutum sergilemesi sığınmacı sorunu başta olmak üzere bölgedeki birçok problemin çözümü için kritik bir adım olabilir. Sonuç olarak, sığınmacı sorununa kısa vadede kesin bir çözüm beklentisi bulunmamakla birlikte Arap Birliği üzerinden diyalog kanallarının güçlendirilmesi sığınmacıların gönüllü ve güvenli geri dönüşü için bazı somut adımların atılabilmesine olanak sağlayabilir.