Türkiye'nin Irak'taki Uzun Oyunu Başarı mı?

Doç. Dr. Şaban Kardaş, ORSAM Başkanı
Türkiye’nin koltuğu sallantıda olan Irak Başbakanı Nuri El-Maliki ile zorlu ilişkisi büyük ölçüde Ortadoğu politikalarına ilişkin tartışmalarda da gündeme geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Maliki arasındaki doğrudan çatışmayla zaman zaman gün yüzüne çıkan bu gerginlik Irak yönetim yapısında Sünnilerin konumundan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile petrol ihracatına kadar çeşitli konularda kendini göstermiştir.
 
Türkiye çeşitli vesilelerle bazı yüksek riskli kararlar alarak, Maliki'nin ülkeyi yönetme tarzına meydan okudu. Bazıları ikili ilişkilerde bozulmayı Türkiye'nin Ortadoğu politikalarının başarısızlığı ve bölgedeki nüfuzunun kaybına ilişkin gösterge olarak yorumlarken, Ankara’nın Sünniler ve Kürtler ile daha yakın ilişkiler geliştirmesinden dolayı, Batı Türkiye'yi Irak'ın toprak bütünlüğünü baltalamakla suçlamıştır.
 
Türkiye'nin Irak politikasına yön veren bu erken endişelerin -Bağdat'taki problemli yönetim ve Sünnilerin marjinalleştirilmesi- Irak'taki sorunlarının kökünü temelini oluşturduğu gerçeği ortaya çıkmış ve bir anda uluslararası ilginin odağı haline gelmiştir. Ayrıca, devlet aygıtını ve ülkenin toprak bütünlüğünü kurtarmak için Maliki’siz yeni bir hükümetin kurulması çağrısında bulunan Türkiye'nin uzun-erimli oyunu, nihayet, uluslararası toplum tarafından desteklenmeye başlanmıştır.
 
Yeni bir hükümetin ülkenin güvenlik ve yönetişim krizini çözebileceği belirsiz olsa da Irak en azından ileri bir adım atmıştır. Ankara'nın Ortadoğu politikalarını başarısızlıkla suçlayanların hatalı olduğu netlik kazanmıştır. Daha da önemlisi, Türkiye, sadece bir seyirci haline geldiğini iddia edenlerin aksine, gerçekte Irak'taki olayların seyrini şekillendirerek ikili ilişkileri geliştirecek bir hamle ile yeni hükümetin kurulmasının yolunu açmıştır.
 
 
Aslında Türkiye, Haydar El-Abadi’nin yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesinin yolunu açan Bağdat'taki siyasi çıkmazın kırılmasında etkili olmuştur. Nisan 2014 seçimlerinin sonuçları nedeniyle istikrarlı bir hükümetin oluşumuna elverişli olmayan Irak’taki mevcut siyasi durum, İslam Devleti’nin ilerleyişine müteakip kötüleşen güvenlik durumuyla birlikte daha da karmaşık hale gelmiştir.
 
Yeni meclisin toplanmasıyla birlikte, birden çok sorun bir araya gelerek -yeni meclis başkanının seçimi, cumhurbaşkanının değiştirilmesi ve yeni hükümetin kurulması- Bağdat'taki siyasi süreci felç etmiştir. Pek çok siyasi aktör üç pozisyonun da aynı anda karar verildiği bir "paket anlaşma" için bastırmaktaydı. Benzer bir anlaşma 2010 hükümetinin kurulması için de yapılmıştı. Ancak, bu talep Irak'taki istikrarsız siyasi durumu daha da kötüleştirmiştir.
 
Bu kritik noktada, Türkiye, farklı gruplara ulaşıp onların uzlaşabilmesi için kademeli bir yaklaşım konusunda ikna etmeye çalışarak krize müdahale etmiştir. Türkiye bu girişimleri yaparken bazı avantajlara sahipti. Maliki ile gerginlik sırasında bile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dar bir Sünni-odaklı politika gütmeyerek Irak'taki tüm gruplarla iyi ilişkiler sürdürmeyi başardı. Kasım 2013’te Şiiler için kutsal Muharrem ayında gerçekleştirdiği Irak ziyareti sırasında Davutoğlu sadece Bağdat’ı değil, ayrıca Necef ve Kerbela’yı ziyaret etmiş, Ammar El-Hekim, Mukteda Sadr ve Ayetullah Ali El-Sistani gibi önemli Şii liderlerle buluşmuştur. Bu yakın temaslar Bağdat’taki Türk Büyükelçiliği ve diğer kanallar aracılığı ile gerçekleştirilmiştir.
 
Türkiye’nin sonuca götürücü müdahalesi Türkiye’yi ziyaret eden Sünni liderlerle bağları aracılığıyla gerçekleşmiştir. Davutoğlu mevcut krizi çözmek için görüşmek üzere Ramazan ayında iftar veya sahurda bu Sünni liderlere ev sahipliği yapmıştır. Hem görev süresi dolan hem de yeni göreve başlayan meclis sözcülerini ağırlamıştır. Parlamento Başkanlığı için Usame El-Nuceyfi ve diğer Sünni siyasi liderlere demokratik bir şekilde ortak bir aday seçmelerini tavsiye etmiştir. Nuceyfi liderliğindeki Sünni gruplar Salim El-Cuburi’den yana olmuşlardır ve Cuburi’nin Temmuz ortasında Parlamento Başkanı olarak seçilmesiyle birlikte yeni Cumhurbaşkanı Fuad Masum’un seçilmesine giden yol açılmıştır. Süreç boyunca, Ankara IKBY içindeki siyasi çevrelerle sayısız telefon görüşmesi yapmıştır. Bu gelişme anayasanın hükümleri gereğince yeni Bakanlar Kurulu’nun oluşturulmasının yolunu açmıştır.
 
Bu arada, özellikle ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, İslam Devleti’ne karşı ABD yardımı için bir birlik hükümeti kurulmasını önkoşul olarak ileri sürmesinin ardından “Maliki’ye hayır" koalisyonu güç kazanmıştır. Başlıca Şii gruplar da Cumhurbaşkanı Masum'un Abadi’ye hükümet kurma yetkisi vermesine olanak sağlamak için Maliki’ye verdikleri desteği geri çekmiştir. Ankara Masum’u tebrik etmek için arayan ilk başkent olmuş ve politik süreci ileriye taşıması için onu teşvik etmiştir. Yaşanan tıkanıklıkta Maliki’nin ilk tepkisi iktidara tutunmak olurken Türkiye Dışişleri Bakanlığı bir bildiri yayımlamıştır.  Davutoğlu bunu bir darbe girişimi olarak değerlendirmiş ve Türkiye açıkça Abadi destekleyen bir pozisyon almıştır. Türkiye, federalizmin uygulanabilmesine olanak sağlayacak kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir hükümet kurulmasına yönelik Abadi’nin çabalarını desteklediğini açıklamıştır.
 
Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi ve hükümetin işlemesi Türkiye'nin hedefidir ve bunun başarılmasının tek yolu anayasal siyasi sürecin korunması ve ulusal uzlaşmanın teşvik edilmesidir. Irak'taki siyasi sistemin güç ve gelir paylaşımı düzenlemesinin hassas dengesine dayalı olması nedeniyle  Türkiye, ülkenin kültürel ve siyasal çeşitliliğini yönetmek ve işleyen bir federalizmi korumak için kapsayıcı bir yaklaşımı teşvik etmiştir.
 
Türkiye'nin Maliki'nin politikalarına karşı  eleştirileri, farklılıkları yönetmek için gerekli ince liderlik vasıflarından yoksun olması ve agresif bir şekilde gücün tekelleştirilmesine dayalı bir strateji izlemesine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Irak’ın çeşitli güvenlik ve yönetişim krizlerine sürüklenmesinin ardından ülkenin kırılgan kurumlarının karşılaştığı güvenlik tehditlerine karşı koymak için siyasi süreci açık tutmak bir zorunluluk halini almıştır. 
 
Ankara, petrol ihracatı gibi bekleyen sorunların çözümünü sağlayacak, işleyen bir devlet aygıtına sahip istikrarlı ve birleşik Irak’ın, Abadi’nin başarısına bağlı olduğunun farkındadır. Tüm grupların katılımını sağlayan geniş bir koalisyondan oluşan bir birlik hükümetinin inşasında yeni başbakanın daha fazla şansa sahip olduğunu görmektedir. Irak ancak o zaman, ulusal uzlaşının, yeniden entegrasyonun ve kimlik inşasının sağlanması gibi hayati görevlere enerjisini yönlendirme fırsatı bulabilecektir.
 
Her kesimi kapsayan ve bir mezhebe dayanmayan ulusal uzlaşı hükümeti oluşturabilmek için Dava Partisi ve Şii bloğunu dizginlemek zorunda kalacağından, her halükarda Abadi’nin görevi zor olacaktır. Aynı derecede bir diğer zorluk ise ülkede istikrarın tesis edilmesi için Sünnilerin yeniden bütünleşmelerinin sağlanması ve Kürtlerinin güvenlerinin kazanılması olacaktır.
 
Bu süreçte önemli bir engel Sünni grupların aşırı parçalanması ve haklarından mahrum edilmeleri olacaktır. edilmiş olmalarıdır. Bu engelin üstesinden gelmek halihazırda devam eden sürece dahil olan ve birlik hükümetine girmeleri için Sünni grupları ikna etmeye çalışan Türkiye’nin yardımları ile bile zor olacaktır, fakat bu yolun denenmesi de Irak'ın bugün sahip olduğu tek şanstır.
 
* Bu yazı 4 Eylül 2014 tarihinde Al -Jazeera English'de yayınlanmıştır.