Bir Siyonizm Pratiği: Ultra Ortodoksların Zorunlu Askerlikle İmtihanı

Ceyhun Çiçekçi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi
İsrail toplumunun ve siyasetinin önemli katmanlarından birini de ultra ortodokslar oluşturuyor. Uluslararası toplum nazarında oldukça "meşhur" bir imaja sahip olan bu kitle, kılık-kıyafet tercihlerinden hayat tarzlarına dek İsrail siyasetinin de ayrıksı unsurlarından. Özellikle zorunlu askerlik uygulamasındaki istisnayı temsil etmeleri, başta seküler kesimler olmak üzere toplumun önemli bir bölümünü rahatsız ediyor. İsrail ordusundaki askerlik sürelerinin uzunluğu (erkekler için 36 ay) da dikkate alındığında, ultra ortodoksların sahip oldukları istisnai pozisyon daha da göze batıyor.
 
Bugüne değin Tal Yasası'na (2002) göre askerlik hizmetine alınan ultra ortodokslar, yaşları 22'ye ulaştığında bir tercih yapmakla mükelleftiler. Yapacakları tercih doğrultusunda ya kamu hizmetine (bir sene) tabi oluyorlar ya da askeri hizmet (16 ay) veriyorlardı. Hayatlarının geri kalan kısımlarında ise Tevrat çalışmalarına devam ediyorlardı. 12 Mart 2014 Çarşamba günü Knesset'te kabul edilen ve 2017 yılında yürürlüğe girecek olan yeni yasaya göre ise ultra ortodoksların askerlik hizmetine yönelik Yeshiva eğitimleri vasfıyla kazandıkları istisnai pozisyon ortadan kalkmaktadır. Neredeyse devletle yaşıt olan bu muafiyetin ortadan kaldırılması, arkaplanında zengin bir politik-sosyolojik içerik barındırıyor. Bu noktadan hareketle, ultra ortodokslara yönelik hazırlanan yasanın kabul edildiği siyasal atmosferi incelemeye tabi tutmak, elzemdir.
 
İdeoloji vs. Teoloji
 
Ultra ortodokslar, genel eğilim itibariyle, Yeshiva adı verilen dini kurumlarda öğrenim görmekle birlikte hayatlarını Tevrat okumalarına ve çalışmalarına vakfetmekteler. Bu denli yoğun bir spiritüel hayatın doğal getirisi olarak da para kazanabilecekleri herhangi bir işte çalışmamaları gerekiyor. Devlet, geleceğin din adamları olan bu kesimler için belli bir miktar ödenek de sağlıyor. Yeshiva öğrencilerinin orduda görev almama taleplerinin ana sebebini de Tevrat çalışmalarına yoğunlaşma arzuları oluşturuyor. Fakat normal şartlarda göze batmayan bu gelenekselleşmiş istisnai hal, özellikle ultra ortodoks nüfusun hızlı bir biçimde artması ve yıldan yıla askerlik hizmetinden muafiyet talep edenlerin ciddi rakamlara ulaşmasıyla birlikte siyasetin de ana gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Bu bağlamda, ultra ortodoksların ülkeye maliyeti, hem askeri hem de ekonomik olarak okunuyor. 
 
İdeolojik anlamda irdelendiğinde ise ulus-devlet mantığının devreye girdiği görülebiliyor.  Siyonizm, ilk ortaya çıktığı an itibariyle, 19. yüzyılda varlığını özellikle Doğu Avrupa'daki pogromlarla olanca şiddetiyle hissettiren Yahudi Sorunu'nu nihai bir çözüme kavuşturmak ve Yahudilere, aralarında Arjantin ve Etiyopya'nın da bulunduğu seçenek listesinden bir yurt sağlamak ve bu yurt üzerinde Yahudileri küresel manada koruyabilecek bir devlet mekanizmasını işlevsel kılmak amacını güdüyordu. Siyonizm, en nihayetinde kurucu bir ulus-devlet ideolojisiydi. Ulus-devlet ideolojisinin temel çıktılarından biri ise vatandaşların yasalar önünde mutlak eşitliğini sağlamaktır. Bu bağlamda, basit ifadesiyle, vatandaşlar arasında potansiyel bir eşitsizlik anlamına gelen zorunlu askerlik muafiyeti, sadece mutlak eşitliği sağlama anlamında dahi olsa böylesi bir düzenlemeyi ekseri kamuoyu nezdinde meşrulaştırıyor.
 
Fakat daha da önemlisi, ultra ortodoksların önemli bir bölümü Siyonist devleti tanımıyor. Bu tanımama durumunun belli başlı açıklaması ise Mesihçi bir yoruma dayanıyor. Söz konusu yoruma göre Mesih yeryüzüne gelmeksizin kurulacak herhangi bir Yahudi devleti, Tevrat'ta zikrolunan kronolojik akışı bozacak ve ilahi kudrete ve bu kudretin var ettiği kutsal metinlere halel getirecektir. Bu bağlamda, Siyonist ideoloji doğrultusunda Yahudilere bir yurt ve devlet sağlama düşüncesi de teolojik dayanağından yoksun kalıyor. Ultra ortodoksların Siyonist devlete karşı net tavırlarının altında yukarıda anılan teolojik yorum öne çıkıyor. İşte tam da bu noktada Siyonist devletin meşruiyeti sorgulanabilir bir hal alıyor. Yahudi olmalarına rağmen istisnai pozisyonlar elde eden kesimler, ulus-devlet projesi olarak Siyonizmin de altını oyuyor. Bu tanımama pratiği de İsrail siyasetinde ciddi bir kırılmaya sebep oluyor.
 
Siyonist devletle sorunlu kitlelere ek olarak, genel anlamda ultra ortodoksların zorunlu askerlikten muaf olmaları, bir ulus-devlet pratiği olarak vatandaşları ordu görevleri kanalıyla tek tipleştirmenin de yumuşak karnını oluşturuyor. Milli eğitim gibi askerlik de ulus-devletlerin "makbul" vatandaş yaratım sürecinde önemli bir alan. Fakat ultra ortodoksların Tevrat çalışmaları merkezli salt dini eğitimlerine yönelmeleri, "İsrail vatandaşı Yahudi"den ziyade enternasyonalize olmuş bir kitleyi vücuda getiriyor. Bu bağlamda, söz konusu yasal düzenlemelerle birlikte ultra ortodoksları, Siyonist ulus-devlet projesine ortak etme niyetinin olduğu ve bu kitlelerin İsrail devletiyle aidiyet ilişkilerinin geliştirilmesinin hedeflendiği de rahatlıkla söylenebilir. Böylelikle İsrail toplumundaki önemli bir fay hattının da zayıflayacağı ve toplumun hali hazırda olduğundan daha bütüncül bir format kazanacağı vurgulanıyor.
 
Olası Sonuçlar
 
Ultra ortodoks kesimlerin bazı kanaat önderlerinden yasaya yönelik olumlu mesajlar alınıyor olsa da bu düzenlemenin üreteceği siyasal sonuçları kestirmek, bugün için güç görünüyor. Knesset'e girebilen ultra ortodoks partilerinin (Shas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği) yanısıra Naftali Bennett liderliğinde hükümette de yer alan HaBayit HaYehudi gibi sağ kanat partilerin bu kesimlerden siyasal olarak nemalandığı biliniyor. İlk bakışta paradoksal olarak gözükmesine rağmen söz konusu düzenlemenin önce gelen savunucularından birisi de Naftali Bennett'ti. Hatta bu paradoksal pozisyonun bir yansıması olarak hükümet kanadından oylamada ret oyu kullanan tek milletvekili HaBayit HaYehudi'den Yoni Chetboun oldu. Bu bağlamda, seçim barajıyla ilgili yapılan düzenleme neticesinde ultra ortodoks kesimlerin sahip oldukları siyasal güçte kısa vadede erimeler beklenebilir. Hali hazırda iki ayrı partiyle temsil edilen bu kesimler, %2'den %3.25'e yükseltilen yeni seçim barajıyla birlikte görece daha büyük partilere yönelebilirler.
 
Yasanın üreteceği siyasal sonuçlar bir yana ultra ortodoksların hem ekonomik yaşama hem de orduya geniş kitlelerle katılımları, kuşkusuz İsrail siyasetinde yeni imkan ve sorunlara da kapı aralayacaktır. Daha şimdiden ultra ortodoksların demografik verilerini baz almak suretiyle yapılan üstünkörü "hesaplamalar", söz konusu kitlenin olası katılımıyla birlikte işgücü rakamlarındaki artışın potansiyel işsizliğe sebep olabileceğini öngörmektedir. Zorunlu askerlik uygulamasından yana herhangi bir kesimin (ultra ortodokslar dışında) serzenişi olmamakla birlikte ekonomik ve hatta kamusal faaliyet alanında daha fazla ultra ortodoksla temas etmek, hiç şüphesiz kahir ekseriyeti sekülerist bir toplumda yeni gerilimlerin de önünü açabilir. Bu bağlamda, Kudüs'e yakın yerleşim birimlerinden Beit Shemesh'in sosyal hayatında yaşanan gerilimler, İsrail toplumuna uyarı niteliğindeydiler. Ultra ortodoksların izole hayatlarından sıyrılıp İsrail toplumuna entegre olma süreçleri, kuvvetle muhtemel sosyal dalgalanmalara yol açacaktır...