Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Artan Çin Etkisi

ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından bilhassa 2007 yılından itibaren Irak’taki enerji sektöründe önemli yatırımlarla varlığını güçlendiren Çin, 2013 yılında Kuşak Yol Projesi’nin duyurulmasının ardından mevcut varlığını daha etkili bir konuma çekmeye gayret göstermiştir. Bu anlamda Çin, günümüzde Irak ekonomisi için başat aktörlerden biri konumuna gelmiştir. 2020 yılında Irak; Suudi Arabistan ve Rusya’nın ardından yıllık 60 milyon ton ham petrol ihracatı ile Çin’in en büyük üçüncü tedarikçisi konumundadır. Ayrıca 2019 verilerine göre Çin’in Irak’tan ithal ettiği petrolü %16 oranında arttırmış olması da Çin – Irak ilişkilerinde enerjinin oynadığı kritik rolü göstermesi bakımından önemli bir gösterge olmuştur. Yalnızca ham petrol tedariki noktasında değil, Çinli şirketlerin Irak’taki elektrik üretiminde de önemli bir payı bulunmaktadır. 2010 yılında kurulan ve Irak’ın Vasit vilayetinde yer alan Vasit Termik Santrali, Çinli şirket Shangai Electric Group’a ait olmakla birlikte günlük 56 milyon megavat/saat elektrik üretimi ile Irak’ın mevcut elektrik ihtiyacının %20’sini, başkent Bağdat’ın elektrik ihtiyacının ise %70’ini karşılamaktadır. Çin’in Irak’taki adımları, 2014 yılında Erbil’deki başkonsolosluğunu açması ile birlikte Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)’de de hız kazanmıştır. Bilhassa ticari yatırımlar ve kültürel iş birlikleri ile bu adımlar pekiştirilmeye çalışılmış; farklı ülkelerin rekabet alanı hâline gelen ve bu rekabetlerin sıklıkla silahlı mücadeleye dahi evrilebildiği bir coğrafyada sessiz ancak etkili bir şekilde varlığını güçlendirmiştir.

İkili İlişkilerin Başlangıcı
Çin’in ABD işgalinin ardından merkezî hükûmet kapsamında Irak’a yaptığı yatırımların yanı sıra, IKBY ile ilişkiler Bağdat ile olduğu kadar hızlı gelişim göstermemiştir. 2003 yılında dönemin KYB lideri Celal Talabani’nin Pekin’i ziyareti, Irak’taki Kürt siyasilerin Çin ile ilk ciddi teması olarak nitelendirilmektedir. Fakat Talabani’nin Pekin’i ziyaretini Irak’ta kurulan geçici yönetimin bir üyesi sıfatıyla yapmış olması aslında söz konusu ziyaretin Kürt bölgesine dönük değil, Çin’in daha çok Bağdat merkezli atacağı adımlarını kapsayan bir ziyaret olduğunu göstermiştir. Çin ve IKBY arasındaki ilişkilerin temeli esas itibarıyla 2014 yılında, Çin’in Erbil’de başkonsolosluk açması neticesinde olmuştur. Dönemin IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin de katıldığı açılış töreninde Barzani; Çin’in Erbil’de konsolosluk açmasını, IKBY ile kurulacak kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkilerin başlangıcı olarak vurgulamıştır. Nitekim Çin’in IKBY’ye yönelik attığı bu diplomatik adımın; Kuşak Yol Projesi’nin uluslararası kamuoyuna açıklanmasından bir sene sonra gelmesi de son derece önemlidir. Çin, Kuşak Yol Projesi ile birlikte Ortadoğu’da kurduğu diplomatik ilişkilerle yatırımlarını hızlandırarak finansal açıdan ciddi kazançlar sağlarken; Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle kurulacak ilişkilerin kazançlarından da geri kalmak istememiştir. Diğer yandan 2014 yılı, terör örgütü IŞİD’in bölgede gücünü en fazla arttırdığı dönemlerden biri olması nedeniyle de oldukça önemli bir anlam taşımaktadır. Çin, özellikle Irak’ın kuzeyinde IŞİD’in getirdiği devasa yıkımlara ve pek çok ülkenin diplomatik misyonlarını geri çekmesine rağmen Erbil’de konsolosluk açarak IKBY’ye “kötü gün dostluğu” mesajı vermiştir. Bu sayede Çin, bilhassa ekonomik ve kültürel temasların artırılacağı yeni dönemde ikili ilişkilerin temellerini sağlam bir zeminde inşa etmeyi amaçlamıştır.

Ancak bu zemin, her ne kadar zamansal açıdan belli mesajlar ve avantajlar taşısa da pek çok noktada önemli kırılganlıklara da sahiptir. IKBY’deki Çin varlığı ele alınmadan hemen önce, söz konusu kırılganlıklara vurgu yapmak yerinde olacaktır. İlk olarak altı çizilmesi gereken nokta, Çin’in dış politikada herhangi bir ayrılıkçı harekete sıcak bakmamasıdır. Çin’in ortaya koyduğu bu bakış açısı, hiç şüphesiz Tayvan ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne (Doğu Türkistan’a) yönelik politikaları ile de yakından ilgilidir. Nitekim Çin Dışişleri Bakanlığı, 2017 yılında IKBY’nin bağımsızlık referandumuna gideceğini açıklamasının ardından; söz konusu referandumu desteklemediklerini, “Irak’ın birliği ve toprak bütünlüğünden” yana olduklarını vurgulamıştır. Çin’in IKBY’nin bağımsızlık girişimine karşı ortaya koyduğu bu net tavır, bugünün ikili ilişkilerinin olumsuz bir tarihsel hafıza ile inşa edilmesine neden olmaktadır.

Tüm bu tarihsel hafızaya rağmen tarafların gözettiği çıkarlar, 2014’ten bugüne ikili ilişkilerin önemli ölçüde gelişmesini ve bilhassa Çin’in IKBY’deki etkisini kuvvetlendirmesini sağlamıştır. Nitekim Irak; öncelikle sahip olduğu enerji rezervleri, ardından enerjiyi ulaştırdığı Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’na dönük stratejik konumu vesilesiyle Çin’in Kuşak Yol Projesi girişimi açısından son derece kritik bir öneme sahiptir. Diğer yandan Irak, Çin’in Kuşak Yol Projesi’nin kara yolu hattını oluşturacak “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” (Silk Road Economic Belt) adıyla duyurulan Ortadoğu’da İran, Irak, Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak hat için de jeostratejik öneme sahiptir. Irak bu önemini, ülkenin kuzeyinde Irak’ın bir parçası konumunda olan IKBY ile de paylaşmaktadır. Dolayısıyla Çin, merkezî hükûmete yönelik tek taraflı politikaların yanı sıra, bölgede önemli rezervlerin petrol ithalatını elinde bulunduran IKBY ile de ilişkilerini sağlamlaştırmayı hedeflemektedir. Bu anlamda Erbil’deki konsolosluğun daha geniş bir araziye taşınması için 2019’da gerekli imar izinlerini alan Çin, diğer yandan IKBY ile özellikle eğitim ve kültür anlamında ilerleme kaydetmek amacıyla girişimlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda atılan adımlar kapsamında 2019’da Erbil’de bulunan Selahattin Üniversitesi bünyesinde Çince eğitim verecek bir bölüm açılmıştır. Ayrıca bu adıma karşılık olarak Pekin Üniversitesinde de Kürtçe eğitim verecek bir bölümün açılması için planlamaların yapıldığı kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Karşılıklı Ekonomik Çıkarlar
Çin ile olan ilişkilerin geliştirilmesi, IKBY’nin ekonomik çıkarları ile de doğrudan ilişkilidir. Çin’in Erbil’deki konsolosluğunu açtığı 2014’te, IKBY kontrolü altındaki petrol sahalarından Çin’e yapılan petrol ithalatının artırılması noktasındaki girişimler önemli ölçüde hız kazanmıştır. Nitekim aylık 2 milyon varilin üzerinde petrol IKBY tarafından Ceyhan Limanı aracılığıyla Çin’e ithal edilmektedir. Bu sayı, her ne kadar yıllık 500 milyon tonun üzerinde ham petrol ithal eden dünyanın en büyük petrol ithalatçısı Çin için ufak bir miktar olsa da ekonomisinde büyük ölçüde Ceyhan Limanı üzerinden gerçekleştirdiği petrole bağımlı olan IKBY için söz konusu ithalat önemli bir ekonomik kazanç anlamı taşımaktadır.

IKBY’nin, 2019’da merkezî hükûmet ile yaptığı anlaşma kapsamında gerçekleştirdiği petrol ihracatında aylık 250 bin varilin gelirini Bağdat ile paylaşma yükümlülüğü bulunmaktadır. Fakat bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen IKBY, petrol gelirlerini merkezî hükûmete teslim etmemekte, bunun karşılığında merkezî hükûmet ise IKBY için ayırdığı bütçede kesintiye gitmektedir. Bu durum, Bağdat ile yaşadığı sorunlar neticesinde gelir kaynağı hemen hemen petrol ithalatından elde ettiği gelir ile kısıtlanan IKBY’nin Çin’e gerçekleştirdiği petrol ithalatının da önemini artırmaktadır. Dolayısıyla IKBY tarafından bakıldığında Çin, petrole olan bağlılığı nedeniyle IKBY’nin kontrol ettiği petrolün ithalatında önde gelen pazarlardan biri konumundadır.

Çin ve IKBY arasındaki ilişkilerin temel dinamiklerinden birini, Çin’in IKBY’deki varlığını güçlendirmek amacıyla daha çok Erbil merkezli yaptığı yatırımlar oluşturmaktadır. Nitekim IKBY Başbakanı Mesrur Barzani ile Çin’in Erbil Başkonsolosu’nun yaptığı görüşmede, Çin’in IKBY’de yatırım yapmak için son derece istekli olduğunun altı çizilmiştir. Bu kapsamdaki önemli gelişmelerden biri olarak Eylül 2020’de Çinli bir şirketin, Erbil’de 5 milyar dolarlık bir “turistik kent” inşa etmek için Erbil Yatırım Müdürlüğüne teklif sunduğu açıklanmıştır. Konuya ilişkin açıklama yapan Erbil Yatırım Müdürü Saman Arab, oldukça geniş bir arazi üzerine inşa edilmesi planlanan projenin “arsa tahsis edilme” aşamasında olduğunu ve yakın gelecekte temelinin atılmasını umduklarını vurgulamıştır. Ayrıca projenin, kentte sekiz bin yeni iş fırsatı sunacağı da aktarılmıştır. Diğer yandan Çinli bir başka şirket, Ocak 2021’de yine Erbil içerisinde kentin en büyük alışveriş merkezlerinden birinin temelini atmış; temel atma törenine katılan Çin’in Erbil Başkonsolosu projenin iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari iş birliğini daha üst seviyelere taşıyacağını vurgulamıştır.

Gelir kaynaklarının artırılması ve çeşitlendirilmesi için IKBY’nin daha fazla yatırıma ihtiyaç duyduğu bir dönemde Çinli şirketlerin bölgedeki yatırım istekliliği, gelecek dönemde Çin’e bölgede birçok kapıyı da aralayabilme fırsatı sunmaktadır. Bu noktada altı çizilmesi gereken husus, Çin yönetiminin söz konusu fırsatları yalnızca yatırımlar aracılığı ile değil, yumuşak güç unsurları ile de tesis etme gayretidir. Bilhassa koronavirüs salgınının Ortadoğu ülkelerinin sağlık altyapılarını derinden sarsması ve ekonomiler üzerinde son derece olumsuz tabloları beraberinde getirmesi, Çin’e salgın döneminde Ortadoğu ülkelerinin “kurtarıcısı” konumuna gelebilmesi için önemli bir alan yaratmıştır. Çin, salgının getirdiği fırsat ile birlikte Irak ile ilişkilerini geliştirebilmek amacıyla salgının yayılmaya başladığı ilk günden itibaren Irak’a yardımlar ulaştırmıştır. İlk etapta Irak’a sağlık ekipleri gönderen Çin, ilerleyen dönemde üzerlerinde “Dostluk zor günde belli olur” yazılı tıbbi ekipmanlar göndermiş; vaka tespitlerini hızlandırabilmek amacıyla Bağdat’ta Çin destekli laboratuvarlar kurulmuştur. Çin tarafından Irak’a yapılan tüm bu yardımlar yalnızca merkezî hükûmet ile sınırlı kalmamış, IKBY tarafına da ilk andan itibaren yardımlar yapılmaya başlanmıştır. Nitekim yardımlar Erbil Havalimanı’na ulaştığında IKBY’nin Sağlık Bakanı ile yardımları karşılayan Çin’in Başkonsolosu “Çin, IKBY’nin zor zamanlardaki dostudur” ifadelerini kullanmıştır.

ABD’ye Karşı Ne Kadar Mümkün?
IKBY’de tekrarlanan “kötü gün dostu” vurgusu, Çin’in bölgeye yönelik dış politika bakışını resmetmesi bakımından öneme sahiptir. Zira Çin, Amerikan yönetiminin gerek siyasetinde gerek ekonomisinde gerekse de güvenlik yapılanmasında başat aktör olduğu IKBY’de, ABD’nin küresel rekabetteki birincil rakibi olarak varlığını güçlendirmeye çalışmaktadır. ABD’nin genelde Ortadoğu, daha özel anlamda ise Irak ve IKBY’deki gücüne karşılık artan Çin varlığı hiç şüphesiz gelecek dönemde çok daha ciddi çıkar çatışmalarına neden olacaktır. Ancak IKBY özelinde Amerikan yönetiminin bölgede oldukça geniş bir etki alanına sahip olduğu düşünüldüğünde, Çin’in bu etki alanı içerisinde yalnızca yatırım araçları ve yumuşak güç unsurlarıyla ne kadar varlık gösterebileceği ciddi bir soru işaretidir. Her ne kadar kötü gün dostu vurgusu yapılıyor olsa da Irak gibi terör örgütlerinin hâlen ciddi bir tehdit oluşturabildiği coğrafyada Çin’in askerî gücü olmadan IKBY’ye karşı dostluğunu ne kadar sürdürebileceği tartışmalıdır. Zira Pentagon bütçesinden Peşmerge’ye 2020 yılında 250 milyon dolar yardım yapılmış, 2021 yılında ise 166 milyon dolarlık yardım yapılması planlanmıştır. Bu kapsamda geçtiğimiz yıl binlerce askerî araç ve mühimmat Amerikan yönetimi tarafından Peşmerge’ye yardım olarak teslim edilmiştir. Bu yardımlar dahi tek başına IKBY’nin bölgede güvenliğini borçlu olduğu ABD’ye karşı Çin’e ne kadar yakınlaşabileceğinin sınırlarını çizmektedir.  Dahası, Kasım Süleymani sonrasında ABD’nin IKBY’deki askerî üslerini güçlendirmesi ve Bağdat’taki büyükelçiliğinin Erbil’e taşınmasını gündeme getirmesi, bölgede IKBY varlığının “sigortası” konumunda olan ABD’nin varlığını daha da güçlendirecektir.

Her şeyden önemlisi Çin, IKBY’nin bağımsızlık olasılığına karşı oldukça net bir tavır ortaya koymuş, IKBY’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne karşı girişeceği bağımsızlık adımına destek vermeyeceğini göstermiştir. Siyaseten Çin’den gelen bu olumsuz tavır, ABD’nin IKBY üzerinde etkisini Çin’e karşı daha güçlü tutması için tek başına dahi çok önemli bir güç unsuru olmaktadır.

Öte yandan ABD’de Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturması ile birlikte Amerikan yönetiminin Irak politikasında ne gibi dönüşümler yaşanabileceği sorusu da son derece önem taşımaktadır. Zira Biden’ın Başkan Yardımcılığı yaptığı dönemde IKBY içerisinde KDP ve bilhassa kişisel anlamda Mesut Barzani ile kurduğu yakın ilişkiler, Çin’in Irak’ın kuzeyinde oluşturmak istediği etki alanını da kısıtlayacak yeni adımları beraberinde getirebilir. Biden’ın IKBY’ye merkezî hükûmet karşısında sağlayacağı taahhütler ve olumlu politikalar Erbil’in, ABD’nin Irak’taki “üssü” konumunu güçlendirebileceği gibi Çin ile arasında gelişmesi beklenen muhtemel ilişkileri de kısıtlayabilecektir.

Netice itibarıyla IKBY’nin, kısa ve orta vadede ABD ve Çin arasındaki küresel rekabetin farkında bir aktör olarak iki taraf arasında temkinli kalmaya ve Çin yatırımlarından mümkün olduğunca avantaj sağlamaya çalışacağını söylemek mümkündür. Bu durum Çin’in IKBY’deki varlığını güçlendirmesini kolaylaştırabilecek ve kendine daha fazla hareket alanı bulmasını sağlayabilecek bir faktör olacaktır. Ancak IKBY’nin siyaseti, ekonomisi ve güvenliği üzerinde Amerikan yönetiminin sahip olduğu güç, IKBY’nin uzun vadede Çin ile olan ilişkilerine bir sınır getirecektir. Bu durum, Çin’e IKBY’deki varlığını siyasi ve askerî varlıktan uzak yalnızca “para” faktörüyle ne kadar sürdürebileceği sorgulamasını beraberinde getireceği gibi IKBY tarafını da iki küresel aktör arasında bir seçime zorlayacaktır. Bugünün atmosferinden ve şartlarından yola çıkarak bir okuma yapıldığında, mevcut ABD etkisinin IKBY’yi kendi blokunda tutmaya yeteceği söylenebilir. Dolayısıyla IKBY’nin tüm kılcallarına nüfuz edebilmiş bir ABD varlığına karşın, Çin’in uzun vadede tek başına yatırımlar ve kültürel iş birlikleri ile bölgede alternatif güç olmaktan çıkıp hâkim güç pozisyonuna konumlanması oldukça zor görünmektedir.