Irak’ta Artan Rusya Nüfuzu

Bu makalenin başlığı, özellikle Rusya’nın Ukrayna’yla savaşında ABD ve Batı’yla büyük bir çatışmaya girmesi veya tamamen tükenmesi göz önüne alındığında, bazılarına şaşırtıcı gelebilir. Ancak Putin döneminde dünya, Batı’yla Rusya arasında yaşanan her çatışmadan sonra Rusya’nın Ortadoğu’daki nüfuzunu güçlendirme yönünde adım atmasına alıştı. Putin, 2014’te Kırım’ın ilhakından sonra 2015’te Suriye’de geniş bir Rus askerî müdahalesi başlattı ve bu politikayla adeta kendine ve dünyaya, ABD ve Batı’yla doğrudan çatışma noktalarında yakın temas hâlinde ve bu çatışmaların yükünü taşıyabilecek güce sahip olduğunu göstermeye çalışıyor. Ortadoğu küresel jeopolitik rekabet alanlarının en önemlilerinden biridir. Rusya bu alanlarda Batı’yla bazı dolaylı çatışmalara girerek jeostratejik kazanımlar elde etmeye çalışmaktadır.

Putin’i bu tür politikalar izlemeye teşvik eden şey, Rusya’daki siyasi rejimin doğasıdır. Bu rejim, Başkan Putin’in mutlak yetkilerine, fikirlerine, siyasi ve askerî kararlarına itaat eden bir hükûmet ekibine dayanıyor. Ayrıca bu rejim, Rusya’nın geçmişiyle derinden ilgileniyor ve Rusya’nın daha fazla saygı gösterilmesi gereken büyük bir güç olduğuna inanıyor.

Putin ve rejimi, Ukrayna’daki savaşın yansımalarından kurtulursa ve bu savaşın nihai sonuçlarının parametreleri netleşirse Rusya’nın ödemek zorunda kaldığı bedelle karşılaştırıldığında sembolik de olsa Putin, Ortadoğu’daki yeni bir uluslararası ve bölgesel rekabet sahasında Rusya’nın varlığını ve nüfuzunu güçlendirmeye yönelerek Putin’in zafer elde etmesine izin veren bir çerçevede, kendisini ödüllendirecektir. Bu politikayı uygulayan tek kişi Putin değil, Ortadoğu yüzyıllardır kendisini küresel veya bölgesel bir güç olarak ilan etmek isteyen her ülkenin platformu oldu.

İngiliz yazar ve gazeteci Timothy John Marshall, “Prisoners of Geography” adlı kitabında, 1725’te ölen Rusya’nın 5. çarı Büyük Petro vasiyetinde Konstantinopolis (İstanbul) ve Hindistan’a mümkün olduğunca yaklaşmalarını ve sürekli olarak Türkiye ve Pers İmparatorluğu’nda (İran) savaşları kızıştırmalarını, Basra Körfezi’ne kadar nüfuz etmelerini tavsiye etmiş ve oraya kim hükmederse dünya üzerinde gerçek bir egemenlik sahibi olacağından bahsetmiştir. Büyük Petro’nun vasiyetinde belirtilen bölgeler incelenecek olursa o vasiyetnamede belirtilen coğrafi şartları sağlayan tek ülkenin Irak olduğu sonucuna varılmakta.

Rusya’nın Suriye, Libya ve Kızıldeniz’de askerî varlığı bulunuyor ve Cezayir, Mısır ve Arap Körfez ülkeleriyle askeri iş birliği ilişkileri istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Rusya, Ortadoğu’da nüfuzunu güçlendirmek için yeni bir bölge arıyorsa Irak, Putin’in yeni jeostratejik atılımı olabilir mi? Bu ülke hâlen uluslararası ve bölgesel bir rekabet alanı olarak nitelendiriliyor. Rusya’nın Irak’taki potansiyel rolünün ulaşabileceği olası sınırlar nelerdir?

Rusya’nın Irak’taki Mirası
Irak, eski Sovyet sınırlarına en yakın Arap ülkesidir. Irak’la Sovyetler Birliği arasında ilk diplomatik ilişkiler 1944 yılında başlamıştır. Irak, Soğuk Savaş sırasında o savaşın iki kampı arasında birkaç kez gidip gelmiştir. Irak, 1947-1958 arasında Batı kampında sayılmış ve Merkezi Antlaşma Teşkilatının (CENTO) ya da diğer adıyla Bağdat Paktı’nın kurucularından biri olmuştur. Bu ittifak başlangıçta Ortadoğu Antlaşması Örgütü (METO) olarak biliniyordu. 1955’te Ortadoğu’daki komünist akıma karşı koymak için kurulmuş bir ittifak olup Irak, Türkiye, İran, Pakistan ve İngiltere’den oluşuyordu. Sovyet hükûmetinin Irak’ın Bağdat Paktı’na girme kararını eleştirmesi nedeniyle 1955’te dönemin Irak Başbakanı Nuri el-Said, Moskova’yla ilişkileri kesme kararı almıştır.

General Abdülkerim Kasım’ın Temmuz 1958’de gerçekleştirdiği darbeyle Irak’ta monarşinin yıkılması ve bu ülkede cumhuriyet rejiminin kurulmasından sonra Irak Doğu kampına katılmış ve bu ülkenin Sovyetler Birliği liderliğindeki Doğu kampıyla ilişkileri gelişmeye başlamıştır. Ancak darbe sonrası Irak’ta ortaya çıkan yeni duruma Batı, Türkiye ve İran’ın tepkisinden çekinen yeni rejim, CENTO’dan hemen çekilmemiştir.

Resmî olarak 1934’te kurulan Irak Komünist Partisi, Arap dünyasında sosyal açıdan etkili Marksist örgütlerden biri olarak kabul edilmiştir. Bu parti, cumhuriyet yönetiminin ilk iki yılında Irak’ta büyük güç ve nüfuz kazanmıştır. General Kasım komünist değildi, daha ziyade herhangi bir siyasi tarafa ait olmayan askerî bir figürdü. Ancak ülke içindeki popülaritesini artırmak ve hükûmetinin Sovyetler Birliği’yle ilişkisini güçlendirmek için komünistlere yaklaşmıştır.

General Kasım 24 Mart 1959’da Irak’ın Bağdat Paktı’ndan ve İngiltere ve ABD’yle önceki tüm askerî anlaşmalardan çekildiğini duyurdu. Bu adım, Irak Ordusunun silahlanmasında, teçhizinde ve eğitiminde Batı tarzından, Sovyet modeli silahlanma ve eğitime tam bir geçişin başlangıcı olmuştur. Ayrıca 1959’da Irak ile Sovyetler Birliği arasında, Moskova’nın Irak ekonomisinin gelişmesi için 137 milyon dolar verdiği bir anlaşma imzalandı (Bu meblağ o dönem için büyük bir meblağ olarak kabul ediliyordu).

Şubat 1963 darbesiyle ilk cumhuriyetçi hükûmetin devrilmesinin ve Irak’ta General Abdusselam Ârif’in iktidara gelmesinin ardından General Kasım idam edildi. Ârif ile Sovyetlerin bölgedeki en güçlü müttefiki olarak görülen Mısır lideri Cemal Abdülnasır arasındaki güçlü ilişki ve ikisinin nasyonalist sosyalist düşünceye bağlılığı, Irak’ın Abdusselam Ârif döneminde Sovyet yörüngesinde kalmasının önemli bir nedeniydi.

Nisan 1966’da Basra’da bir helikopter kazasında hayatını kaybeden Ârif’in ardından kardeşi General Abdurrahman Ârif Cumhurbaşkanı oldu ve Irak’ın Sovyetlerle ilişkileri eskisi gibi devam etti. Temmuz 1968 darbesinde Abdurrahman Ârif hükûmeti devrildi ve Baas Partisi iktidara geldi. Baasçılar, Soğuk Savaş’taki “sakinlik” döneminden ve yetmişli yıllarda Batı ve Doğu kampları arasında hüküm süren “Dostluk Anlaşması”ndan yararlanabildiler. İktidarları sırasında Irak, Sovyetler Birliği’yle güçlü stratejik ilişkiler sürdürürken Batılı ülkelerle de iyi ilişkiler kurdu.

Eski Sovyetler Birliği’nin çöküşe yaklaştığı dönemde, Sovyetler Birliği Irak’la ilgili meselelerle ilgilenerek Ortadoğu’daki son rolünü oynuyordu. Irak, son SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov’un Eylül 1990’da ABD Başkanı George Bush’la (baba) bir araya geldiği Helsinki Zirvesi’nde Kuveyt krizini yatıştırmak ve savaşı önlemek için bir girişimde bulundu. Iraklılar kabul ettikten sonra, bu girişimi başarılı kılmak ve o zamanki Irak liderliğiyle birlikte çalışmak için Gorbaçov daha sonra KGB’nin Dış İstihbarat Servisi Başkanı Yevgeny Primakov’u birkaç kez Bağdat’a gönderdi (Primakov daha sonra Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin döneminde Rusya’nın başbakanı oldu). Bu girişim savaşı engellemese de Irak’ta seçkin bir Sovyet tutumunu temsil etti. Mart 2003’te Başkan Putin, Primakov’u o sırada hükûmet çalışanı olmamasına rağmen Irak liderliğiyle yaklaşan savaştan nasıl kaçınılacağını tartışmak üzere Bağdat’a gönderdi.

Bugün Rusya, eski Sovyetler Birliği’nden yalnızca ideolojik olarak ayrılmış durumda ve artık dünyadaki komünist partileri ve solcu hareketleri destekleme konularıyla ilgilenmiyor. Ancak uluslararası siyasette, eski Sovyetler Birliği’nin Soğuk Savaş döneminde dünya ülkeleriyle kurduğu tüm ilişkileri yeniden kurmak istiyor. Başkan Putin, çağdaş Rus bilim insanı Alexander Dugin’in fikirlerinin büyük bir hayranıdır. Bu bilim insanı, Rusya’yla ABD arasındaki mevcut çatışmanın jeopolitik bir çatışma olduğu ve daha önce olduğu gibi liberalizmle komünizm arasında ideolojik bir mücadele olmadığı görüşünü savunuyor. Başkan Putin bir keresinde “Sovyetler Birliği’nin dağılması yirminci yüzyılın en büyük jeopolitik felaketiydi” demiştir!

Irak’ta Rus Nüfuzunun İşaretleri
Şu anda Rusların Irak’taki nüfuzlarını artırmak için kullanabilecekleri iki ana kapı var. Biri ekonomi, diğeri terörle mücadele ve bölgesel güvenlik.

Ekonomik açıdan, Irak’ta enerji sektöründeki mevcut Rus yatırımları toplam 13 milyar doları buldu. Rusya’nın, Irak’ın Kürdistan bölgesindeki projelerine ek olarak, şu anda Wasit vilayetindeki Badra petrol sahasının %40’ına sahip olan Gazprom da dâhil olmak üzere Irak’ta faaliyet gösteren çok sayıda petrol şirketi bulunuyor. Basra’da “Batı Kurna 2” petrol sahası projesinin şu anda %75’ine sahip olan Rus “Lukoil” şirketi de var. Lukoil, bu sözleşmeyi Irak hükûmetiyle 2009’daki petrol lisanslama turlarının bir parçası olarak aldı ve sözleşme 25 yıl sürecek. Rus şirketi “Rosneft” ayrıca Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan bölgesindeki petrol boru hattı projelerinin de %40’ına sahiptir.

Gazprom’a eski ABD Başkanı Donald Trump döneminden beri ABD yaptırımları uygulanıyor. Çünkü Gazprom, ABD yaptırımları nedeniyle çalışmayı durduran Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattının ana operatörüdür. 2020’den beri Rosneft’e karşı, bu şirketin Venezuela hükûmetine Venezuela petrolünün satışına ve nakliyesine aracılık etmeye yardımcı olmakla suçlanıyor ve bu da ABD yaptırımlarından biridir. Ancak Rus petrol şirketlerine uygulanan bu yaptırımlar, bu şirketlerin Irak’taki çalışmalarını etkilemedi. Bu durum, Rusya’yla Irak arasında ilan edilmemiş siyasi anlaşmaların varlığına işaret ediyor ve Rusya’nın Irak’taki ekonomik nüfuzunu artırma niyetinde olduğu hipotezini destekliyor.

Terörle mücadele ve bölgesel güvenlik alanında, Rusya’nın Irak’taki nüfuzunu ilerletmesi için birkaç potansiyel çıkış noktası var. Irak hükûmeti Eylül 2015’te, Irak, Rusya, Suriye (Esad rejimi) ve İran istihbarat kurumlarının temsilcilerini içeren, istihbarat bilgilerinin koordinasyonu ve alışverişi için Bağdat’ta ortak bir merkez kurulduğunu resmî olarak duyurdu. Bu adımı gözlemleyenler, bu istihbarat ittifakında Lübnan Hizbullahı temsilcilerinin varlığına ilişkin bilgilere işaret ederek bunu “4 +1” koalisyonu olarak adlandırdı. Irak Müşterek Harekât Komutanlığının o dönemde yaptığı açıklamaya göre bu ortak istihbarat merkezinin kurulmasına ilişkin söz konusu merkezin misyonu, terör örgütü IŞİD’le Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren diğer terör örgütlerinin faaliyetleri hakkında ortak iş birliği ve koordinasyon sağlamak ve bu merkezin çalışmalarını Suriye’deki Rusya, Suriye ve İran operasyon odalarıyla ilişkilendirmektir. Irak Harekât Komutanlığının bu merkezle ilgili yaptığı açıklama, IŞİD içindeki binlerce Rus terörist hakkında Rusya’nın artan endişesine işaret etmiştir. Rusya’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da nüfuzunu ve müdahalelerini artırmak için her zaman en çok kullandığı bahane terörle mücadele olmuştur. Irak’taki ABD/Batı etkisinin azalması ve Rusya’nın müttefiki İran’ın bu ülkedeki etkisinin güçlenmesiyle Rusya da Irak’taki nüfuzunu artırabilir.

Bölgesel güvenlik alanında, İran’ın Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesine yönelik tehditleri, bölgede İran rejimine karşı silahlı Kürt grupların varlığı bahanesiyle hâlihazırda artmakta. Bu tehditler, son zamanlarda bölgedeki mevzileri sürekli bombardımana (top, füze ve insansız hava araçları) maruz bırakma aşamasından, Irak Kürdistanı topraklarının kara işgali tehdidi aşamasına geçmiş durumda.

ABD’nin, İran’ın tehditlerine karşı kayıtsızlığı ve ilgisizliği nedeniyle bir yanda Rusya’yla Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkinin, diğer yanda Rusya-İran ilişkilerinin derinliği göz önüne alındığında; Rusya, Irak’ın kuzeyindeki bir Rus askerî varlığı aracılığıyla kendisini IKBY bölgesinin güvenlik ve istikrarının uluslararası arabulucusu/hamisi olarak sunabilir. Bu, uluslararası gözlemci güçlerin rol almasıyla başlayıp Irak sahasında etkili bir Rus askerî varlığıyla sonuçlanabilir ve daha sonra Suriye’deki Rus askerî varlığıyla birleşebilir. Elbette Rusya’nın Irak’ta oynayabileceği potansiyel rol, jeopolitik saiklerle atılan Rus adımlarına karşı ABD/Batı’dan gelecek tepkilere göre şekillenecektir. Doğa boşluğu sevmez. Ruslar; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, Batı ve ABD tarafından bırakılan her türlü boşluğu doldurmak için harekete geçmektedir.