İsrail Belediye Seçimleri Üzerine

Ceyhun Çiçekçi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ceyhuncicekci@comu.edu.tr
İsrail siyasetini bütüncül/hiyerarşik bir şekilde algılamak, siyasallığı salt makro-siyaset uzuvlarıyla sınırlandırmak, neredeyse imkansız. Öyle ki belediye seçimlerinin üreteceği siyasal çıktılar, ulusal ölçekte ziyadesiyle ses getirecek etkiye sahipler. 22 Ekim 2013 tarihinde gerçekleştirilen İsrail belediye seçimlerinde, özellikle Kudüs ve Tel Aviv gibi büyük kentlerde yaşanan kıyasıya yarış, ulusal siyasete olası yansımaların potansiyelini işaret eder nitelikteydiler...
 
İsrail yerel siyasetine dair göze çarpan ilk özellik, başta ülkenin başkenti Kudüs olmak üzere Arap toplumla temas edilen ve dini referansları yoğun olan kentlerde seküler-dindar ekseninden yürütülen kent söylemlerinin ve politikalarının hegemonikleşmesidir. 22 Ekim'de gerçekleştirilen seçimlerde de benzer bir süreç ve sonuç elde edildi. Özellikle Kudüs gibi dini referansları yoğun olan kentlerde seçimler, ekseriyetle seküler-dindar ekseninden üretilen politik söylemler marifetiyle gerçekleştirildi. Söz gelimi Kudüs'ün 2008 seçimlerinde belediye başkanı seçilen Nir Barkat, seküler-modern ve aynı zamanda Aşkenazi kimliğiyle tanımlanan bir siyasi profile sahip. Kente dair çizdiği projeksiyon da bu kimlik dairesinde şekilleniyor. Politik anlamda çoğulcu bir kentsel yapıyı kurgulamaya dönük politikalar üreten Barkat'ın 22 Ekim 2013 seçimlerinde karşısına çıkarılan en güçlü rakip ise Shas Partisi'nin ve Likud-Beytenu ittifakının desteklediği Moshe Lion. Lion'un seçmen nezdindeki profili ise genel hatlarıyla Netanyahu'yla yakın mesaisinden ve İsrail Demiryolları'nın müdürlüğünden müteşekkil. Fakat bu noktada kimlik politikaları devreye giriyor.
Lion'u destekleyen Shas Partisi'nin dini liderliğini temsil eden Tevrat Bilgeleri Konseyi'nin seçim sürecindeki kampanyası, tam anlamıyla Lion'un dindar kişiliğine vurgu koyan bir içerikte gelişti. Shas'ın etno-politik referanslarıyla da uyumlu bir Sefardim olan Lion, dindar kişiliğinin de ön plana çıkarılmasıyla birlikte Kudüs kentine yeni bir vizyon atfetme önerisiyle cisimleşti. Hatta Shas Partisi o denli ileri gitti ki beyanatlarında, geçtiğimiz günlerde vefat eden dini liderleri Ovadia Yosef'in ölmeden önceki son emrinin Moshe Lion'a oy verilmesi yönünde olduğu, anlatıldı. Sonuçlar açıklandığında Shas'ın lideri Aryeh Deri, ilk iş olarak Likud-Beytenu ittifakından Avigdor Liberman'a yüklendi ve Lion'un seçimleri kaybetmesini Liberman'ın politik pasifliğine bağladı. Nir Barkat, en güçlü rakibi Lion'a yaklaşık 6 puanlık bir yüzdeyle fark atarak yeniden başkan seçildi. Bu bağlamda Kudüs seçimleri, tam anlamıyla bir kimlik (kültür) savaşımının yansımalarını taşımaktaydı.
 
Benzeri kimlik savaşımlarına İsrail'in diğer bazı kentlerinde de rastlamak mümkün. Özellikle Beit Shemesh kenti, İsrail yerel siyaseti için olduğu kadar İsrail'in uluslararası görünümü ve prestiji açısından da önem arz ediyor. Beit Shemesh'in oldukça yakın tarihinde gerçekleşen bazı provokasyonlar, kentin uluslararası bir görünüme ve kötü bir şöhrete sahip olmasını sağladı. Kentte hakim konumda bulunan ultra-Ortodoks Yahudilerin seküler toplum kesimleriyle girdikleri sosyal temaslar, kentte gerilimin artmasına sebep olmaktadır. Özellikle kentin kamusal alanlarında kadınların giyim tarzlarından (etek boyu vb.) otobüslerde oturmaları gereken koltuklara (arka koltuklar) kadar geniş çaplı bir düzenleme talebi, ultra-Ortodoks kesimlerce sıklıkla dile getirilmektedir. Beit Shemesh de bu bağlamda, kimlik (kültür) politikalarının savaşımına sahne olan bir başka kenttir. Fakat elde edilen seçim sonuçlarına göre 2008'de belediye başkanlığını kazanmış olan ultra-Ortodoks Moshe Abutbul, en güçlü rakibi Eli Cohen karşısında yaklaşık 7 puanlık bir yüzde farkıyla yeniden başkanlığa seçilmiştir. Bu sonuç, Beit Shemesh'de yaşayan seküler kesimleri ciddi anlamda rahatsız etmiş ve kentin, ultra-Ortodoksların dayatmalarına daha yoğun bir şekilde maruz kalmaya devam edeceği endişesi yükselmiştir.
 
İstisnaların ötesine dair de kısa bir not düşmek gerekmektedir. Tel Aviv ya da Hayfa gibi kozmopolitan kentlerin daha ziyade sosyo-ekonomik kaygıları mevcuttur ve üretilen politik söylemlerin kahir ekseriyeti de bu hattı işlemektedir. Örnek olarak Tel Aviv belediyesine adaylığını koyan Nitzan Horowitz, kentin hali hazırdaki başkanı Ron Huldai'yi sosyal refah politikalarını yeterince işlevselleştirmediğinden dolayı eleştirmektedir. Horowitz'in de vurguladığı, 2011'deki protesto gösterilerinde önemle üzerinde durulan sorunların başında, ev fiyatlarının oldukça yüksek olması ve dolayısıyla genç kesimlerin Tel Aviv'de barınmasının zorlaşması gelmekteydi. Horowitz, bu bağlamda kentin genç ve dinamik kesimlerini ön plana çıkaran bir politik söylem kurgulamıştır. Tel Aviv kentinin toplumsal cinsiyet dayatmalarından da azade kozmopolit ruhuna işaret eden bir başka önemli husus ise Horowitz'in gay olmasıdır. Geçtiğimiz yaz aylarında Uluslararası Gay Festivali'ne de ev sahipliği yapan kent, İsrail özelinde çoğulcu tahayyülün önemli bir sembolüdür.
 
İsrail belediye seçimleri, çoğunlukla görevdeki başkanların seçim yarışını kazandığı bir şekilde sonuçlandı. Özellikle Beit Shemesh'in yönetiminde herhangi bir değişiklik olmaması, İsrail makro siyaset aktörlerinin çok yakından ilgileneceği bir husus. Yukarıda da belirtildiği üzere, seküler-dindar ekseninin özel bir rol oynadığı kentte yaşanan ve yaşanabilecek provokasyonlar, İsrail'in uluslararası prestijini de derinden etkileyebilecek niteliği haiz...