Sahel Bölgesinde İstikrarsızlık, Mağrip Ülkelerinin Güvenliği ve Nijer Krizi

On yıldan fazla bir süredir Afrika’nın Sahel bölgesi ülkeleri, ulus ötesi silahlı terörist grupların ve organize suç (uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı) çetelerinin yayılmasının bir sonucu olarak iç içe geçmiş siyasi ve güvenlikle ilgili krizlere tanık olmaktadır. Söz konusu olumsuz gelişmeler, bu gruplar için elverişli ortam sağlayan ve peşlerine düşen bölge ülkelerinin güvenlik güçlerinden saklanmalarına olanak tanıyan engebeli araziye sahip bu çöl bölgesinde yaşanmaktadır. Buna ek olarak bölgede, askerî darbeler, askerler ile siviller arasında iktidar mücadeleleri ve modern devlet diyalektiğinde yitip giden diyaloglar yaşanmaktadır.

Üstünlük Siyasetinin Ürünü Olarak Geri Kalmışlık ve Yolsuzluk
Geçtiğimiz on yıllarda Batı, Afrika'nın bu bölgesindeki hükûmetleri, devlet aygıtının inşasına yardımcı olmak, özgürlüğü yaymak, eşitliği sağlamak ve bölge halklarının kurtuluşu olan kalkınma için iyi bir yönetişim tesis etmek gibi süslü kavramlarla desteklemeye çalışmıştır ancak bu "hayali" Batı ilkeleri tam tersi bir yol izleyerek medya, siyasi ve askerî elitler, sivil toplum örgütleri tarafından temsil edilen bir nesil üretmiş ve bu nesil, uluslararası güçlerin üstünlük, nüfuz ve hegemonya politikasını kati bir şekilde reddettiklerini ifade etmiştir. Örneğin, Fransa'ya ve nüfuzuna, sadece Sahel bölgesinde değil, aynı zamanda Mağrip'te de bu ülkelere yönelik sömürgeci politikası nedeniyle artan bir düşmanlık bulunmaktadır.

Sahel, Atlantik Okyanusu'ndan Kızıldeniz'e kadar uzanan ve beş milyon kilometrekareden fazla bir alanı kaplayan, 14 ülkenin yer aldığı bir bölgedir. Sahel'in batı kısmı, etnik, dinî ve mezhepsel çeşitliliği, sosyal kabile dokusu ve çoğu geleneksel çiftçi olan ve çok zorlu bir çevre ve karmaşık bir sosyal ortamda hayvan gütmeyi meslek edinmiş olan büyük nüfus yoğunluğuyla bilinmektedir. Tüm bunlara güvenlik bakımından istikrarsızlık, sürekli siyasi gerginlik, yoksulluk ve Afrika Sahel ülkelerinin gençleri için daha iyi bir yaşam umudundan yoksunluk eşlik etmektedir.

Bu faktörlerden beslenen yasa dışı göç meselesi ve bunun komşu Mağrip ülkeleriyle AB'nin güney ülkeleri üzerindeki yansımaları büyük bir endişe kaynağı hâline gelmiştir. Nitekim söz konusu AB ülkeleri, Nijer krizinin gerçekçi bir şekilde yönetilmemesi durumunda yeni bir krizin patlak vermesinden ve yeni bir gerginlik noktasının oluşmasından endişe etmektedir. Harap olmuş siyasi-askerî rejimlerin yanı sıra, diktatör rejimlerin kötülüklerini görmezden gelen ve bunlara bağımlı bir şekilde varlığını devam ettiren sivil elitler, bütün bu yapıdan beslenen uluslararası ve bölgesel güçlerin gittikçe zayıflayan nüfuzları bölge halklarını sefil bir yoksulluk içinde bırakmaktadır. Bu faktörler, yasa dışı göç olgusunun ana kaynağıdır ve yasa dışı göç sorunu da Cezayir ve Libya'yı doğrudan Nijer'e bağlayan kara sınırlarından başlayarak, Cezayir ve Moritanya'yı Mali'ye bağlayan sınırlara kadarki söz konusu bu sosyal değişkeni Mağrip ülkelerinin ulusal güvenliğine yönelik tehditlere dönüştürmektedir. Nijer ile doğrudan sınırı olmayan Moritanya ise şimdiye dek Nijer'deki krize karşı tarafsız kalmayı tercih etmiştir.

Çatışma Yönetiminde Rekabet ve Yeniden Konumlandırma Mekanizmaları
Nijer'deki kriz zemininde yaşanan gelişmeler, Niamey'deki darbecilerle Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) arasında, kimi zaman gerginlik ve kimi zaman sükûnet içerisinde ilerlemiştir. Cezayir ise anayasal meşruiyete geri dönülmesi çağrısında bulunmuş ve darbeye karşı pozisyon almıştır. Nijer'in doğusunda yer alan ve batı ile doğu olmak üzere iki hükûmet arasında bölünmüş komşusu Libya da darbeyi kınamış ve Nijer'de anayasal meşruiyetin ve istikrarın geri dönmesi çağrısında bulunmuştur. Nitekim Libya, diğer komşusu Çad'daki siyasi ve askerî durumdan etkilendiği gibi Nijer'deki güvenlik durumundan da kaygı duymaya başlamıştır. Öyle ki Hafter güçlerinin sözcüsü Tümgeneral Ahmed Al-Mismari'nin El-Arabiya kanalıyla yaptığı bir röportajda gündeme geldiği üzere Çad Hava Kuvvetlerinin Libya'daki Çadlı muhalefet bölgelerini bombalaması ile Libya sınırları içinde tehlikeli bir gelişme yaşanmıştır. Bu bağlamda, 1978-1987 Libya-Çad savaşının kötü anıları, Libyalıların ve özellikle zamanın Çad Devlet Başkanı’nın güçleri tarafından esir alınan Libya’nın doğusunu kontrolü altında tutan Halife Hafter’in zihninde hâlâ canlıdır.

Avrupa'ya gitmeden önce geçici bir transit istasyon olarak Mağrip'e bir süre yerleşen yasa dışı göçmenlerin %90'ı Sahel ülkelerinden gelmektedir. Bu konu hem transit ülkelerini teşkil eden Mağrip ülkeleri hem de bu göçmenlere ev sahipliği yapan Avrupa ülkeleri için bir açmaz hâline gelmiştir. Sahel ülkeleriyle doğrudan kara sınırı olmayan ancak Cezayir ve Libya çölleri üzerinden kendisine doğru binlerce yerinden edilmiş insanın göçüne maruz kalan bir diğer Mağrip ülkesi Tunus’ta da bu durum ciddi bir soruna dönüşmüştür. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in bu yerinden edilmiş insanlara karşı ırkçı bir tonla yaptığı popülist açıklamalar nedeniyle Tunus'ta toplumsal ve ahlaki bir kriz yaşanmış ve Said'in tutumunu destekleyen Tunuslulardan göçmenlere yönelik düşmanca ve insanlık dışı davranışlar hızla yayılmıştır. Bu soruna yanıt olarak, AB ülkeleri ve Tunus, Tunus'taki muhalif entelektüel ve siyasi seçkinlerin utanç verici bir anlaşma olarak tanımladığı yasa dışı göçü kısmen engellemeyi amaçlayan bir mutabakat zaptı imzalamak için kolları sıvamıştır.

Nijer Krizi ve Cezayir
Nijer'deki krizden doğrudan etkilenen bir ülke olarak Cezayir, Nijer’e yapılacak herhangi bir askerî müdahaleyi kati bir şekilde reddettiğini ilan etmiş, anayasal meşruiyete geri dönülmesi çağrısında bulunmuştur. Ayrıca Mali ve Çad'daki arabuluculuk ve uzlaşma konusundaki uzun deneyimine dayanarak Nijer'de siyasi istikrarı yeniden sağlamak için krizin çözümüne yardımcı olmaya hazır olduğunu ifade etmiştir. Cezayir aynı zamanda, Nijer'e askerî müdahalenin Cezayir için doğrudan bir tehdit olacağı konusunda uyarıda bulunmuş ve bu pozisyonunu ECOWAS ülkelerine iletmiştir.

Cezayir ve Nijer, Cezayir'i beş Sahel ülkesine bağlayan Sahra ötesi yol da dâhil olmak üzere bölgesel entegrasyon çerçevesinde stratejik projelerde ortaklık yapmaktadır. Cezayir ayrıca, Nijerya'dan başlayan ve Nijer'den geçip Cezayir'e ulaşan “Lagos-Cezayir” boru hattı projesinin Nijer kısmını üstlenmiştir. Bu Sahra ötesi doğal gaz boru hattı projesi üç ülke için yeni ve önemli bir ekonomik kaynak sayılmaktadır ve özellikle Avrupa'nın Rusya-Ukrayna savaşından sonra yaşadığı enerji krizi göz önüne alındığında büyük kazançlar sağlaması beklenmektedir. Cezayir, Akdeniz boyunca gaz taşımacılığında önemli lojistik ve teknik yeteneklere sahiptir ve bu da Nijerya'nın gaz ihracatının Avrupa'ya geçişini kolaylaştırabilecektir. Şu anda ECOWAS'ın dönem başkanlığını yürüten yeni Nijerya hükûmeti, Nijer'deki askerî müdahalenin Nijerya'nın ekonomik çıkarları üzerindeki yansımalarını hesaplamış mıdır?

Güvenlik boyutuyla bakılırsa, Cezayir ve Çad, 2021'den bu yana sınırları güvence altına almak için ortak devriyeler yürütme anlaşması ve iki ülkenin ordu komutanlarının yanı sıra Mali ve Moritanya'yı da içeren “Saha Grubu" ülkelerine katılma anlaşması da dâhil olmak üzere çeşitli güvenlik anlaşmaları akdetmişlerdir. Cezayir bu ülkeleri kendi ulusal güvenliğinin doğrudan kapsamı içinde görmektedir. Aynı zamanda Cezayir, Sahel bölgesini terörizm, organize suç ve düzensiz göç de dâhil olmak üzere güvenlik krizlerinin yuvası şeklinde nitelendirmektedir. ECOWAS topluluğunun Nijer’e yapacağı bir askerî müdahale, Cezayir Ordusunun ülke sınırlarını güvence altına almak için üstleneceği yükü iki katına çıkaracak olması sebebiyle Cezayir tarafından itiraz görmektedir. Nitekim hemen sınırında silahlı grupların aktif olduğu bir alanda bir vekâlet savaşının patlak vermesi, Cezayir Ordusunu belki de şu anda yürürlükte olan 2020 Cezayir Anayasası'nın 91. maddesinin ikinci fıkrasını etkinleştirecek ölçüde, savaşa yüksek derecede hazır olma konuma getirecektir. Bu fıkra, Cezayir Parlamentosunun her iki kanadının üyelerinin üçte ikisinin onayıyla cumhurbaşkanının Cezayir toprakları dışına ordu birlikleri gönderme yetkisini öngörmektedir.

Bahsedilenler ışığında, uluslararası ve bölgesel güçlerin genel olarak Afrika'da, özel olarak da Sahel ve Sahra bölgesinde uyguladıkları hegemonya politikasının, her zaman ikiyüzlülük ve bölge halklarının çıkarları ve tutarsızlıkla karakterize edildiği görülmektedir. Bu da Nijer, Mali, Burkina Faso, Cezayir, Moritanya vb. Afrika halklarının bu politikalara olan güvenini kaybetmesine ve bu politikaları izlemeyi reddetmesine neden olmuştur. Bu nedenle, onlarca yıldır zaten kargaşa içinde olan ve kıtlık, kuraklık, terörist gruplar, yolsuzluk, geleneksel uluslararası ve bölgesel güçlerin hegemonyası ve Rus Wagner grubunun paralı askerleri gibi bölgeye gelen yeni güçlerin hâkimiyetinden kaynaklı gerilimler ve istikrarsızlık yaşayan Sahel bölgesindeki halklar, Nijer krizinden dolayı yeni bir bölgesel çatışmayı reddetmektedir. Fransa'nın bu bölgedeki varlığının giderek reddedilmesi neticesinde bölge Orta Asya bölgesine benzer şekilde uluslararası ve bölgesel süper güçler için yeni bir “büyük oyun” alanı hâline dönüşmüştür. Bu da Nijer'in Mağrip'teki komşularını, özellikle Cezayir'i, Nijer'in ulusların oyun masasında yeni bir çatışma arenası hâline getirilmemesi konusunda uyarmaya itmiştir.

Nijer krizi geçici bir çöl fırtınası değil, Sahel bölgesindeki uluslararası siyasetin geleceğini yeniden şekillendirecek bölgesel bir kriz mahiyetindedir. Nijer krizinin nasıl yönetileceği ve Mağrip bölgesindeki komşuları üzerindeki yansımaları bölgenin geleceğini belirleyecektir.