Bakış

Seçim Sonrası İsrail: Balagan

2018 Kasım ayında Hamas’la yaşanan çatışmada ateşkese razı olunmasını “Hamas’a teslimiyet” olarak nitelendiren dönemin savunma bakanı Avigdor Lieberman, istifa ederek hükümetten çekilmiş ve Knesset’te hükümet-muhalefet milletvekili sayısı 61-59 gibi sürdürülmesi zor bir dengeye oturmuştu. Hakkında çeşitli rüşvet, yolsuzluk ve güveni kötüye kullanma gibi soruşturmalar nedeniyle Ekim ayı başında savcıya ifade verecek olan Netanyahu, erken seçim çağrılarına ilk etapta kulak tıkamış, sonrasında iç dengeleri güvenlikçi hamlelerle ustalıkla dizayn etmiş, Lübnan ve Suriye sahasında Hizbullah ve İran’la iltisaklı diğer gruplarla girilen mücadelede gelişen dış konjonktürün bu güvenlikçi söylemlerle paralel bir çizgiye gelmesiyle Nisan ayında seçimlere gidilmesine karar verilmişti.

9 Nisan’daki seçimlere Gantz’ın kurduğu ittifakın dışında kalan sol partilerin görece daha zayıf girdiği, özellikle İsrail’i ilk 30 yılına damga vuran İşçi Siyonizmi’nin temsilcisi İşçi Partisi’nin seçmen gözünde yeterince güçlü bir alternatif olamadığı görülmüştür. Parti lideri Avi Gabbay’ın, Hatnua Lideri Tzipi Livni ile ortaklığını sansasyonel bir şekilde bitirmesi ve sonrasında anketlerde baraj sorunu yaşadığı ortaya çıkan Livni’nin, solun oylarının boşa gitmemesi gayesiyle siyaseti bıraktığını açıklaması bu seçimlere dair önemli bir gelişme olmuştur. Diğer taraftan Knesset’in 3. büyük listesi olan fakat temsil konusunda anlaşmazlık yaşayan Birleşik Arap Listesi’nin dört ortağı arasında bölünme yaşanmış, neticede partiler Hadaş-Taal ve Ra’am-Balad olarak iki liste halinde seçimlere katılmıştır. Seçim sonucunda da Araplar, 2015 seçimlerine kıyasla 3 milletvekili daha az (10) çıkarmışlardır. Sağda ise en belirgin değişim, Naftali Bennett ve Ayelet Şaked’in Yahudi Evi Partisi’nden ayrılarak hem dindar hem de seküler seçmene hitap edecek Yeni Sağ adlı bir parti kurmaları olmuştur. Fakat bu girişimleri, yeni kurdukları partinin barajı geçememesiyle sonuçlanmıştır. Netanyahu’nun, seçimlerde Moşe Feiglin’in liderliğini yaptığı Zehut ve Otzma Yehudit gibi aşırıcı partilere barajı geçmeleri durumunda bakanlık teklif etmesi ise kendisinin ne kadar ileri gidebileceği konusunda net işaretler vermiştir. Diğer yandan Trump yönetiminin, bir yönüyle Evanjelik oylarını konsolide etmek amacıyla tek taraflı olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi ve seçimlere bir ay kala alınan Golan Tepeleri’nde İsrail egemenliğini tanımasının, hatta Rusya’nın dahi 1982 Savaşı’nda kaybolan bir İsrail askerinin bedeninin seçimden birkaç gün önce Suriye’de bulunup ülkesine geri götürülmesine yardımcı olmasının Netanyahu’ya seçimlerde büyük oranda yardımcı olduğu gerçeği yadsınamaz. Ancak bunlar yeterli olmamış ve Netanyahu son kozunu oynarak seçimi kazanırsa Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinin ilhak edileceği vaadinde bulunmuştur.

Her şeye rağmen seçimi kendisinin en önemli rakibi olarak siyasete giriş yapan Eski genelkurmay Başkanı Benny Gantz’ın, Yair Lapid ve Moshe Ya’alon’la kurduğu Mavi Beyaz İttifakı ile başa baş tamamlayan Netanyahu, Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Lieberman’ın koalisyona katılmak için ultra-Ortodoksların askere alınması yasasını şart koşmasıyla hükümetin kurulması sürecinde çıkmaza girmiştir. Zira Lieberman’ın da gayet iyi bildiği gibi Netanyahu, hükümeti kurmak için meclis aritmetiği gereği ne kendi partisi Evimiz İsrail’i ne de Ortodoksları kaybetmek gibi bir lükse sahip değildi. Dahası Menachem Begin’in başbakan olmasıyla sağ ile tanışan Ortodokslar, Netanyahu ile de özellikle 2006 yılından beri doğal müttefik konumunda olmuşlardır. Sonuç olarak başarısız geçen koalisyon görüşmelerinden sonra Knesset, tarihinde ilk defa hükümet kurulamadan dağıtılmış ve Eylül ayında yeniden seçimlere gidilmesi kararı alınmıştır.