Türkiye-Körfez İlişkilerinde Normalleşmeden Konsolidasyona: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suudi Arabistan, Katar ve BAE Ziyaretleri

Mayıs ayının ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamlanmasıyla birlikte, yeni kabine kuruldu ve Türk dış politikası tekrar bir dinamizm dönemine girdi. Litvanya’da düzenlenen NATO Liderler Zirvesi ile birlikte Türkiye’nin askerî politikasına, AB politikasına, Rusya-Ukrayna ile ilişkilerine ve ABD ile ilişkilerine dair önemli kararların alındığı bir dönemden geçildi. Türkiye aynı zamanda bir süredir İsveç ve Finlandiya ile yaşadığı sorunları da karşılıklı güven tesisiyle aşma yoluna girmiş görünüyor. Bütün bu dinamizm ortasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve beraberindeki üst düzey heyetin Körfez ülkelerine ziyareti, Türk dış politikasının siyasi, askerî ve jeopolitik anlamda ivmelenmesini de beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanı 17 Temmuz günü Suudi Arabistan, 18 Temmuz Katar ve 19 Temmuz günü de BAE’ye ziyaretler düzenledi.

Ziyaretlerin Arka Planı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ülkelerine ziyareti ilk elde ticaret, yatırım ve ekonomik ilişkileri ön plana alıyorken, bunun yanında askerî/savunma ve jeopolitikle ilgili çıkarımlar da önemli yer tuttu.

Ziyaretin ilk durağını Cidde, Suudi Arabistan temsil etti. Suudi Arabistan’ın diplomatik başkenti olarak ifade edilebilecek olan Cidde kentinde, Başbakan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile ikili ve heyetler arası toplantılar düzenlendi ve bununla birlikte beş alanda anlaşma imzalandı. İki devlet arasında; karşılıklı doğrudan yatırımın teşviki, medya ve iletişim alanında iş birliği, savunma iş birliğinin geliştirilmesi, enerji alanında iş birliği anlaşmaları imzalandı. Bunun yanında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ile Suudi Arabistanlı iş çevreleri arasında düzenlenen Türkiye-Suudi Arabistan iş forumunda, 16 adet anlaşma imzalandı ve inşaat, mühendislik ve diğer teknik sektörleri kapsayan anlaşmaların değerinin 610 milyon dolara ulaştığı ifade edildi.

Cidde’den Doha’ya geçen Cumhurbaşkanı’nın ziyaretiyle birlikte Doha’da Emir Temim ve beraberindeki heyetle görüşmeler gerçekleştirildi ve 1973 yılında tesis edilen Türkiye-Katar diplomatik ilişkilerinin 50. yıl dönümü vesilesiyle ortak bildiri yayımlandı. Türkiye ve Katar arasında 2015 yılında ilişkilerin Yüksek Stratejik Komite platformu aracılığıyla ihdas edilmesinden bu yana neredeyse 100 iş birliği belgesine imza atıldığı ifade edildi. Aynı zamanda Türkiye ve Katar’ın üçüncü ülkelerde proje bazlı iş birliği gerçekleştirmesi konusunda da mutabık kalındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ilk yerli aracı olan TOGG’u tıpkı Muhammed bin Selman’a olduğu gibi Temim bi Hamed’e de hediye etti.

Doha’dan Abu Dabi’ye geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet BAE’de ise BAE Devlet Başkanı Mansur bin Zayid Al-Nahyan tarafından karşılandı. Cumhurbaşkanı’nın ziyaretiyle birlikte BAE basınının önde gelen gazeteleri iki ülke arasındaki ilişkilerin söz konusu ziyaretle birlikte perçinleneceğini, iki ülkenin 5 yıl içerisinde 40 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmak istediklerini ve yakın dönemde Türkiye-BAE arasında gerçekleştirilen beşinci üst düzey görüşme olduğunu yineledi. İki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve ekonomik ilişkilere bakıldığında ise Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın BAE’nin Türkiye’ye önümüzdeki dönemlerde sağlık sektöründe, lojistik sektöründe, altyapı, teknoloji ve diğer ilgili alanlarda 30 milyar dolar yatırım gerçekleştirebileceğini ifade etmişti.

Ekonomi, Ticaret, Yatırım Gelişmeleri
Körfez turunun ilk elde ekonomik, yatırım ve ticaret açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi son 20 yılda 22 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip olan Türkiye-Körfez ülkeleri ilişkileri, bu ticaret hacmini güçlendirecek bir potansiyele sahiptir. Bu çerçevede, Türkiye’de hâlihazırda iş yapan 1.400’den fazla Suudi firmasının olduğu ve bununla birlikte son dönemdeki Türkiye’deki Suudi yatırımlarının 2 milyar doları aştığı Ticaret Bakanı Ömer Bolat tarafından değerlendirildi.

Bakıldığında iki ülke arasındaki ticaret hacminin ilişkilerin gergin olduğu dönemler, Türkiye’nin ticari açıdan Suudi Arabistan’da sıkıntı yaşadığı dönemler ve Kovid-19 dönemleri hesaba katıldığından daha yüksek seviyelere taşınma hedefinin olduğu görülmektedir. Nitekim sadece 2022 yılında Türkiye-Suudi Arabistan ticaret hacminin 7 milyar dolara yaklaşması ve 2023 yılının ilk yarısında da 3,4 milyar dolar seviyelerinde olması bu hedefin gerçekçiliğini gösterir niteliktedir. Suudi Arabistan’ın 300 bin konut inşası projesinin devam etmesi, Türk müteahhitlerine ve Türk inşaat sektöründeki firmalara Suudi Arabistan’ın ilgisini açıklamaktadır.

Bunun yanında yine kritik inşaat sektöründeki gelişmelere paralel olarak, Suudi Arabistan’daki akıllı şehir projeleri, akıllı eğlence şehirleri projeleri gibi girişimler olan NEOM, Qiddiya gibi projelerde, Türkiye’nin inşaat sektörünün ciddi bir pay alması beklenebilir. Aynı zamanda sadece Türkiye ile Suudi Arabistan arasında değil, Türkiye ile KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) arasında bir serbest ticaret anlaşması konusunda da müzakerelerin devam ettiğinin ifadesi gerek Türkiye gerekse de KİK açısından önemli gelişmeler olarak okunabilecektir.

Aynı zamanda Suudi Arabistan ile ilişkilerdeki bir diğer önemli nokta da Baykar şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar’ın Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük hava askerî teçhizatı satışının gerçekleştirileceğini açıklaması da iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin yanında askerî/savunma ilişkileri konusunda ciddi bir gelişme olmuştur. Söz konusu anlaşmaların neredeyse 5-7 milyar dolarlık bir askerî teçhizat tedarikini içerdiğinin iddia edilmesi, gerek Türkiye’nin bölgesel tedarikçi kimliğini güçlendirmekte gerekse de Suudi Arabistan’ın Türk millî savunma sanayisine olan ilgisini göstermektedir. Hâlihazırda BAE, Katar, Bahreyn, Kuveyt gibi ülkelerle SİHA-TİHA tedariki anlaşmaları yapılmış ve Suudi Arabistan’da bu ülkelere eklemlenmiş olsa da burada asıl meselenin Türkiye-Körfez ülkeleri arasında savuma ve güvenlik iş birliği konusunda ortak bir siyasi irade göstermiş olmasıdır.

ABD, Fransa, İngiltere gibi küresel askerî teçhizat tedarikçileriyle olan ilişkilerinde Körfez ülkelerinin ivedi kararlar alarak bu sektörlerini ve sanayilerini tamamıyla yerelleştirmesi/millîleştirmesi mümkün olmadığından, bu gelişmelerin aşamalı bir şekilde kendisini yurt içi/yurt dışı ve bölgesel/uluslararası alanda kanıtlamış Türk millî savunma sanayisinin faydasına gelişmeler olarak yorumlayabiliriz.

Askerî/Savunma ve Jeopolitik Gelişmeler
Ziyaretlerde imzalanan mutabakat zaptları, anlaşmalar ve ekonomik, yatırım/ticaretle ilgili meselelerin ardından, ilgili ziyaretin Ortadoğu’da bölge siyasetine ve bölge jeopolitiğine etkilerine değinmek gerekmektedir. Her şeyden önce bölge siyaseti ve jeopolitiği açısından Türkiye-Körfez ilişkilerinin bu ziyaretle birlikte yeni bir döneme girdiğini söylemekte fayda var.

Türkiye-Suudi Arabistan ve Türkiye-BAE ve Türkiye-Bahreyn ilişkilerinde 2013 sonrası ve 2017 sonrası yaşanan gerginlikler, yerini 2020-2021 dönemleri itibarıyla yapısal gerekçeler hasebiyle siyasi normalleşme dönemine bırakmıştı. Siyasi normalleşmeler ortamında gerek Muhammed bin Zayid ve Muhammed bin Selman, beraberlerindeki güçlü heyetlerle birlikte Türkiye’ye ziyaretler düzenlemiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gerek Cidde ve Mekke’ye gerekse de Abu Dabi ve Dubai’ye ziyaretleri olmuştu. Dolayısıyla ilgili ziyaretin, Türkiye-Körfez ilişkilerinde “gerginlik, normalleşme ve konsolidasyon” olarak tanımlanabilen süreçlerden konsolidasyona denk düşmektedir. Türkiye-Katar ilişkileri ise 2010 yılından itibaren devam eden bir güçlenmeyle karşı karşıya olması hasebiyle ilgili ziyaretlerle birlikte “konsolidasyonun pekişmesi” süreçlerine girmiştir.

İlişkilerin konsolide edilmeye başlandığı bu dönemde bölgesel ortaklıkların ön plana çıktığı, Körfez ülkelerinin ve Ortadoğu ülkelerinin siyasi, askerî ve jeopolitik meselelerde bölgesel ortaklıklarına daha fazla anlam yüklediği görülmektedir. ABD’nin bölgeden çekiliyor olduğu söyleminin yaşandığı bir süreç, Rusya ve Ukrayna arasında bir savaşın olduğu süreçle birleşmesi sebebiyle Körfez’in ortaklıklarını bölgesel temelde aradığı bir dönemdeyiz. Çin de artık Ortadoğu’da sadece yumuşak güç devşirmekle kalmıyor ve özellikle sert gücünü, askerî gücünü bölgeye entegre etmeye başlamış durumda. Dolayısıyla burada, uluslararası aktörlerle ilişkilerde de Körfez ülkelerinin bölge ülkeleriyle tutumlarını uyumlaştırmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz.

Bütün bu ortamda Türkiye’nin Körfez ülkeleri jeopolitik açıdan değerlendirildiğinde, KİK-İran, KİK-İsrail ve bunun yanında Türkiye-Mısır, Türkiye-İsrail gibi ilişkiler de düşünüldüğünde bölgenin bir değişim ve dönüşümden geçtiğini vurgulamakta fayda var. Bu çerçevede, Ortadoğu’da Körfez merkezli devam eden normalleşme süreçlerinin Türkiye ile ilişkiler çerçevesinde konsolidasyon sürecine evrildiğini ve Ortadoğu’nun da önümüzdeki yakın dönemde Körfez-jeopolitiği ve Körfez-ekonomi politiği parametreleri etrafında şekilleneceği ifade edilebilir.