Irak’taki İran Destekli Şii Milisler Neden Türkiye’yi Hedef Alıyor?

Irak’taki İran destekli Şii milis grubu Hareketü’n-Nüceba 10 Ağustos’ta yayımladığı Türkçe videoda Türkiye’nin Irak ve Suriye'deki varlığını işgal olarak tanımlayarak söz konusu varlığı sona erdirmemesi hâlinde savaşı Türkiye topraklarına taşımakla tehdit etmiştir. Hareketü’n-Nüceba’nın sosyal medya hesaplarından iki parça hâlinde yayımlanan video, içerik itibarıyla Türkiye’nin iç kamuoyuna yönelik hazırlanmış olması açısından farklılık arz ederken İran destekli milislerin uzun zamandır söylemsel ve dönem dönem eylemsel bazda gündeme gelen Türkiye karşıtlığının yeni dönemde farklı tonlarda devam edeceğine işaret etmektedir. Bu durum Türkiye açısından bir güvenlik tehdidi oluşturduğu gibi aynı zamanda Türkiye’yi hedef gösteren Hareketü’n-Nüceba gibi grupların, Irak’taki güvenlik mekanizmasının yasal bir parçası hâline getirilen Haşdi Şaabi’nin de bir parçası olmasının, Türkiye’nin Irak’la ilişkilerindeki önemli açmazlardan biri olduğu düşünülmektedir. Bu noktada Türkiye-Irak ilişkileri açısından söz konusu grupların Türkiye’ye karşı tutumunun analiz edilmesi yerinde olacaktır.

Türk Kamuoyuna Ulaşma Hedefi
Hareketü’n-Nüceba tarafından yayımlanan videoda Türkiye’nin Irak’taki iddialarının “saçma” olduğu ve Türk halkının iradesi dışında mevcut hükûmetin hırslarından kaynaklandığı öne sürülmektedir. Bu vesileyle Türkiye’nin Irak’ta düzenlediği sınır ötesi operasyonlara yönelik oluşan kamuoyu desteği azaltılmaya çalışılırken operasyonların meşruiyetinin sorgulanması hedeflenmektedir. Video boyunca Türkiye’nin Irak’taki askerî varlığı işgal olarak nitelendirilirken, “Yöneticileriniz, işgal, ihlal ve saldırılarla durumu savaşa doğru götürüyor” sözleriyle gerginliği tırmandırma mesajı verilmektedir. “Hakkâri, Şırnak, Van ya da Diyarbakır sokaklarında dolaşan yabancı askerleri hayal edin. Çatışmanın, ülkeniz içine taşınmasını gerçekten istemiyoruz. Sizin çocuklarınız için sömürgeci Amerika tabutlarının tecrübesinin tekrarlanmasına izin vermeyiniz” sözlerinin geçtiği videoda Türkiye’yi hedef alan tehdit söyleminin dozu ciddi boyutlara ulaşırken, Türkiye sınırları içerisinde doğrudan ya da dolaylı eylemlerin gerçekleştirilebileceğine işaret edilmektedir.

Hareketü’n-Nüceba’nın Sözcüsü Nasır eş-Şammari de videonun yayımlanmasıyla beraber yaptığı açıklamada Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için direnirken Türk ya da Amerikan güçleri arasında fark gözetilmeyeceğini söylemektedir. ABD’nin Irak’taki muharip askerî varlığının 2021 içerisinde sona erecek olmasıyla beraber motivasyon kazanan milis grupların, odaklarını Türk askerî varlığına yoğunlaştırdığı görülmektedir. Bu açıdan, son dönemde yükseliş trendi yakalayan tehditkâr söylemlerin açık bir biçimde ifade edildiği söz konusu videonun ABD’nin Irak’taki askerî misyonunu sonlandırma kararından sonra gelmiş olması kayda değerdir. Hem yayımlanan propaganda videosunda hem de Hareketü’n-Nüceba’nın sözcüsünün ifadelerinde Irak’taki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) varlığının ABD askerî varlığından farklı olmadığının ifade edilmesi de bu noktaya işaret etmektedir.

Türkiye’nin Irak’taki sınır ötesi operasyon alanlarını derinleştirmesine ve Sincar’a askerî operasyon düzenleme gündeminin ortaya çıkmasından bu yana Iraklı Şii milislerce söylem seviyesinde tırmanan tansiyon eyleme dönüşürken, karşıt propaganda faaliyetleri ve sert tepkiler farklı formlar almaktadır. Nitekim söylem boyutundaki bu tepkiler nisan ayında Haşdi Şaabi’nin 30. Tugayı’nın kontrolü altında olan bir bölgeden TSK’nın konuşlandığı Başika Üssü’ne roketli saldırı düzenlenmesi ve bir Türk askerinin şehit olmasıyla eylem boyutuna geçmiştir. Saldırının Sincar’a askerî operasyon gündemine karşı bir misilleme olma ihtimali tartışılmış, operasyon planlarının somutlaşmamasıyla milislerin söylemlerindeki eleştirinin dozu da düşmüştür.

Türkiye’nin Terörle Mücadelesi, Sincar ve Milis Gruplar
İran destekli milis grupların Türkiye’ye karşı tehdit söylemleri, Türkiye’nin Irak’taki askerî varlığının farklı boyutları üzerinden anlaşılabilir. Zira Irak merkezî hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında Ekim 2020’de imzalanan Sincar Anlaşması, bölgedeki İran destekli Şii milis grupların ve terör örgütü PKK ve uzantılarının Sincar’dan çıkarılarak güvenlik sektörünün merkezî hükûmetin kontrolü altına girmesini öngörmüştür. Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde yapılan ve BM Irak Yardım Misyonu (UNAMI) tarafından birçok kez hayata geçirilmesi çağrısında bulunulan anlaşma, ABD ve Batılı ülkelerce de desteklenmiştir. Bağdat ile Erbil arasındaki mutabakata destek veren Türkiye de IŞİD ve PKK terör örgütlerinin Sincar’dan köklerinin kazınmasını temenni ettiklerini bildirmiştir. Ayrıca Türk Savunma Bakanlığı tarafından pek çok defa yapılan açıklamalarda, anlaşmanın uygulanabilirliğinin yakından takip edildiği ve gerektiği takdirde destek verilebileceği vurgulanmıştır. Bu açıdan Türkiye’nin Sincar Anlaşması’nın uygulanması yönünde Bağdat ve Erbil’den siyasi ve askerî bir irade beklediği açıkça görülmektedir.

PKK’nın hem Türkiye hem de Irak’ın ulusal güvenliğine ve toprak bütünlüğüne tehdit teşkil ettiğini vurgulayan Türkiye, Bağdat-Erbil iş birliğinde Sincar’ın silahlı milis gruplardan ve terör örgütlerinden arındırılmasını beklemektedir. Ancak Irak merkezî yönetimiyle IKBY, anlaşmanın imzalandığı tarihten beri bu doğrultuda somut bir adım atmamış, anlaşmanın gerekliliklerinin yerine getirilmesi konusunda gelişme sağlanamamıştır. Bu nedenle Türkiye, terörü yerinde imha yaklaşımıyla Irak’ta terörle mücadele operasyonlarını genişletmekte ve terör unsurlarını Irak sınırlarının içinde takip etmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Sincar’ın ikinci Kandil olmasına izin vermeyeceğiz” diyerek Sincar’a askerî operasyon düzenlenebileceğinin sinyalini vermesi bu bağlamda anlaşılabilir. Bu çerçevede 2021 başından beri Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarının yoğunluğu ve derinliği artmış, Gara Operasyonu ve Mahmur Kampı’nı hedef alan hava saldırısı bu zaman dilimi içerisinde düzenlenmiştir. Bu ortamda İran destekli milislerin de tepkileri artmaya başlamıştır. Bu açıdan Sincar’daki belirsizliğin çözülmemesi hâlinde Türkiye’nin operasyonları durmayacağı gibi İran destekli milislerin dönemsel tepkileri de muhtemelen devam edecektir.

Nitekim Sincar, özellikle İran’ın Irak üzerinden Suriye geçiş noktasında önemli güzergâhlardan biri olarak görünmektedir. Bu nedenle Irak’ın kuzeybatısındaki Suriye sınırının büyük bölümü milis grupların etkinliğine sahne olmakta ve bu gruplar sınır bölgesinde kontrolü ellerinde tutmaktadır. Ayrıca Tahran’ın Irak’tan Yemen’e uzanan ulus ötesi milis ağını idame ettirebilmesi için Sincar’ın stratejik önemi göz ardı edilmemelidir. Sincar, İran, Irak ve Suriye’yi bağlayan ve bu coğrafyada savaşan Şii milis gruplar arasındaki lojistik koordinasyonun sağlanması açısından kritik bir öneme sahiptir. IŞİD ile mücadele sonrasında kontrol altına alınan bu noktanın olası bir TSK operasyonu ile kaybedilmesi, Tahran’ın stratejik hesaplamalarına ket vuracaktır. Bu noktada özellikle PKK ile İran destekli milis gruplar, IŞİD ile mücadele kapsamında Sincar dâhil olmak üzere Irak’ta önemli kazanımlar elde ederek yerel bağlamda nüfuzlarını derinleştirmiştir. Sincar Anlaşması’nın silahlı örgütlerin bölgeden çıkarılmasını öngörmesi, bu açıdan bahse konu grupların anlaşmaya karşı ortak hareket etmesine sebebiyet vermektedir. Anlaşmanın hemen ardından Haşdi Şaabi bünyesinde de yer alan Ketaib Hizbullah ve Asaib Ehlil Hak gibi İran destekli Şii milis grupları başta olmak üzere pek çok milis grubu Sincar’daki mevcut kuvvetlerini arttırmıştır. Benzer bir şekilde PKK ile silahlı milis gruplar arasındaki iş birliği hız kazanarak PKK destekli YBŞ’nin (Sincar Direniş Birlikleri) büyük bir bölümü bölgede bulunan Haşdi Şaabi güçlerinin saflarına katılmıştır. Hatta Sincar’ın beş kilometre kadar dışında, PKK ve Hareketü’n-Nüceba’nın ortak yürüttüğü bir koordinasyon merkezinin bulunduğu iddia edilmektedir.

Türkiye’nin, Sincar’da beklediği gelişmelerin gerçekleşmemesi nedeniyle Irak’ın derinlerine inen operasyonlar düzenlemesi ve TSK’nın Sincar’a müdahale yapması ihtimali, PKK ve milis grupları taktiksel düzlemde ortaklığa itmektedir. Türkiye’nin Sincar Anlaşması’nın gerekliliklerini askerî bir müdahale ile hayata geçirme ihtimali bölgedeki silahlı grupların etkisini azaltabileceğinden Hareketü’n-Nüceba’nın Sincar’ın kuzey, batı ve doğusuna üç grup yerleştirdiğine yönelik iddialar bu taktiksel hesaplamaya işaret etmektedir. PKK ile İran destekli silahlı grupları birleştiren ortak tehdit algısından ötürü Türkiye’nin Irak sınırları içinde terörle mücadele kapsamında attığı her adım ve ortaya koyduğu söylemler, Hareketü’n-Nüceba gibi milis gruplar tarafından tehdit söylemleriyle karşılanmaktadır. Hatta Türkiye faktörü, Sincar örneğinde görüldüğü üzere, söz konusu örgütler arasında iş birliği ve koordinasyonun artmasına da sebebiyet vermektedir. Ancak milis grupların Türkiye’yi hedef alan söylemleri nedeniyle Ankara ile Bağdat’ın karşı karşıya gelmesi de ihtimal dâhilindedir. Zira her ne kadar İran destekli grupların faaliyetlerinden rahatsızlık duyulsa da söz konusu milis grupların, resmî güvenlik kurumu bünyesinde yer alan Haşdi Şaabi’nin alt grupları olmaları Bağdat hükûmetinin gücünü sınırlandırırken, Türkiye’nin muhtemel operasyon seçeneklerini de daraltmakta ve zaman zaman Türkiye ve Irak’ı karşı karşıya getirmektedir.

Türkiye-İran İlişkilerinin Irak’a Yansıması
Öte yandan Irak’ta nüfuz sahibi silahlı Şii grupların İran ile bağlantısı göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’yi hedef alan tehdit söylemlerinin Ankara-Tahran ilişkileri boyutu da göz ardı edilmemelidir. Türkiye ve İran’ın bölgedeki ayak izi büyüdükçe çıkar çatışması ihtimali de artmaktadır. Nitekim Türkiye ve İran, Suriye iç savaşı ve 2020 Dağlık Karabağ Savaşı gibi bölgesel ihtilaflarda karşı karşıya gelmiştir.

Tahran yönetimiyle sıkı bağları olan Nüceba Hareketi’nin Türkiye karşıtı söylemlerinin dozunu arttırması, İran-Türkiye arasındaki çıkar çatışmasının Irak bağlamında yeni bir boyut kazandığına işaret etmektedir. Zira söz konusu videoda Irak’taki Türk varlığının sık sık eleştirilmesi ve Irak halkının bu varlıktan rahatsız olduğu vurgusu, İran’ın Türkiye’ye yönelik bir mesajı olarak okunabilir.

Diğer taraftan 2020 ve 2021 yıllarında TSK operasyonlarının artan yoğunluğu, İranlı yetkililer tarafından Türkiye’nin Irak’taki varlığının derinleştiği izlenimini de yaratmış olabilir. Bu açıdan İran’ın, sponsoru olduğu milis gruplar aracılığıyla Türkiye’nin Irak’taki askerî varlığının sınırlarını çizmeye çalıştığını söylemek mümkündür. Sincar’ın Tahran nezdindeki stratejik önemi düşünüldüğünde, Türkiye’nin olası askerî müdahalesinin İran açısından bir kırmızı çizgi teşkil ettiği ileri sürülebilir. Eğer 12 Şubat 2020 tarihinde PKK ve Hareketü’n-Nüceba arasında düzenlendiği öne sürülen bir toplantıda İran istihbarat örgütünden iki subayın katıldığı ve toplantıdan sonra PKK’ya füze ve mühimmat teslim edildiği iddiaları doğruysa, İran’ın Türkiye’nin Irak’ta terörle mücadele denklemine bizzat dâhil olduğu söylenebilir. Bu bağlamda İran Devrim Muhafızlarına yakınlığıyla bilinen yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi döneminde İran dış politikasında şahinleşme eğiliminin sürdürülmesi ve Türkiye ile bölgesel denklemde yaşanan her gerilimin Irak sahasında daha sert karşılık bulması beklenebilir. Benzer propaganda faaliyetlerinin ve Başika benzeri saldırıların devam etmesi bu çerçevede muhtemel görünmektedir.

Irak’taki İran etkisi üzerinde belirleyici olabilecek hususlardan bir diğeri, 10 Ekim 2021’de düzenlenmesi beklenen erken seçimlerdir. İran’ın Irak Parlamentosu içerisindeki siyasi gruplar üzerinden sağladığı etki düşünüldüğünde, özellikle parlamentodaki ikinci büyük koalisyon olan Fetih Koalisyonu başta olmak üzere İran’a yakın Şii siyasi grupların güç kaybetmesinin ülkedeki İran etkisine ket vurabileceği savunulabilir. Dolayısıyla ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile başlayan ve milis grupların lehine gibi gözüken rüzgârın sandıktan çıkabilecek olumsuz sonuçlarla tersine dönebileceği göz ardı edilmemelidir. Bilhassa Ekim 2019’da başlayan hükûmet karşıtı protesto gösterileri sürecinde İran destekli milislere yönelik biriken öfkenin seçimlerde nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı da merak konusudur. Öte yandan, seçimlerin ardından Irak’ta başlayacak yeni dönemde Türkiye’nin de terörle mücadele noktasında daha proaktif adımları önceleyebileceği ve Irak politikasında yeni hesaplamalara girişebileceği beklenebilir. Bu kapsamda ele alındığında, erken seçimler sonrası Irak siyasetinde oluşacak tablonun bir taraftan Irak-Türkiye ilişkileri üzerinde bir taraftansa Sincar konusunda şekillenen Ankara-Tahran ilişkileri üzerinde belirleyici olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.