Bakış

İran’ın Erbil Üzerinde Oluşturmaya Çalıştığı Baskı Ne Anlama Geliyor?

Irak, 10 Ekim 2021’de gerçekleşen parlamento seçimleri ve ardından hâlen devam eden hükûmet kurma süreci ile siyaseten kritik bir eşikten geçmektedir. İran’ın Erbil’e düzenlediği balistik füze saldırısı Irak’ın güvenlik noktasında da ne kadar hassas bir dengede bulunduğunu göstermiştir. İran ve Irak Bölgesel Yönetimi hükûmeti arasında öteden beri artarak devam eden gerginliğin hangi sonuçları beraberinde getireceği hem Irak hem de bölgenin geleceği açısından önem taşımaktadır.  Uluslararası siyaset Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesine odaklanmışken Ortadoğu’daki çatışma ortamının ne kadar kırılgan olduğu tekrar fark edilmiştir. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İran’ın, Irak’taki ABD’de varlığına, merkezî hükûmete, IKBY’ye ve bölge ülkelerine yönelik saldırgan tavrı farklı dönemlerde farklı seviyelerde çatışma risklerini beraberinde getirmektedir.  Bunun son örneği, 13 Mart’ta İran’ın Erbil’e yönelik düzenlediği balistik füze saldırısı olmuştur. Bu saldırı, İran ile IKBY arasındaki gerginliğin ilk yansıması olmayıp 2020 yılından bugüne İran’ın Erbil üzerinde tesis etmeye çalıştığı kontrol gücünü kaybetmemek adına attığı adımlardan biridir. Bu kapsamda iki aktör arasındaki bir sürecin incelemesini içerecek olan bu yazı; bilhassa İran’ın neden Erbil üzerinde bu denli bir baskı kurmayı amaçladığını irdeleyecektir. 

13 Mart 2022 gecesi IKBY Anti-Terör Birimi tarafından yapılan resmî açıklamada, Erbil’in dışından ateşlenen 12 balistik füzenin Erbil’deki ABD Konsolosluğuna yakın mahallelerle Molla Ömer köyü yakınlarına düştüğü belirtilmiştir. Saldırının ilk anından itibaren pek çok sosyal medya hesabı, balistik füzelerin İran’ın Tebriz kentinde yer alan ve Devrim Muhafızları Ordusuna ait olduğu söylenen Khasabad Askerî Üssü’nden fırlatıldığını paylaşmıştır. Aynı gün içerisinde Tasnim haber ajansına konuşan ve ismi açıklanmayan İranlı yetkili, gece saatlerinde düzenlenen saldırının İran tarafından İran üretimi Fatih-110 balistik füzeleriyle gerçekleştirildiğini duyurmuştur. Yetkili, saldırının nereden gerçekleştirildiğine dair ayrıntılı bilgi paylaşmazken füzelerin İran’ın kuzeydoğusundan ateşlendiğini ve İsrail'in, İran kuvvetlerine Irak'tan yaptığı saldırılar nedeniyle Erbil’de bulunan İsrail üssünün vurulduğunu iddia etmiştir. Açıklamayı doğrulayan İran Devrim Muhafızları da saldırıyı üstlenerek Erbil’de bulunduğu iddia edilen İsrail istihbarat servisi Mossad’a ait bir üssün vurulduğunu yinelemiştir.

İran’ın gerçekleştirdiği saldırıya ilişkin farklı ülkelerden çok sayıda kınama gelmiş ve Erbil’e destek mesajları paylaşılmıştır. ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Matthew H. Tueller, Erbil saldırısını kınayarak, “İran rejimi unsurları bu saldırının sorumluluğunu üstlendi. İran, Irak egemenliğinin bu açık ihlalinden ve masum sivillere terör saldırısından sorumlu tutulmalı” açıklamasını yapmıştır. Almanya'nın Bağdat Büyükelçiliği, İngiltere'nin Erbil Başkonsolosu David Hunt, Fransa’nın Erbil Başkonsolosu Olivier Decottignies ile Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) de Erbil’e yönelik füze saldırılarını kınadıklarını belirtmiştir. Türk Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise, “Irak’ta barış ve istikrarı bozmaya yönelik bu tip eylemler asla kabul edilemez. Türkiye, terörle mücadelesinde Irak’ın yanında yer almaya devam edecektir” denilmiştir.

İran’ın hem doğrudan hem de sahadaki Şii milis güçleri kullanarak Erbil’i hedef almasını yeni bir gelişme veyahut tek başına bir dönüm noktası olarak okumak yanlış olacaktır. İran ve İsrail, Suriye ve Irak sahalarında bilhassa 2020’den itibaren karşılıklı misillemeleri içeren çok sayıda saldırı gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda Irak sahası ve özellikle Erbil; İran’ın, İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği saldırılara karşılık verdiği bölge konumuna gelmiştir. Nitekim 13 Mart’ta Erbil’deki saldırıdan bir hafta önce İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlediği hava saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusundan iki komutan hayatını kaybetmiştir. Bu anlamda 13 Mart’taki saldırıyı İran’ın Şam’daki saldırıya bir cevap niteliğinde gerçekleştirdiği söylenebilir. Saldırının İran sınırlarından balistik füze ile yapılmış olması, Devrim Muhafızları tarafından üstlenilmesi ve Mossad’a ait güvenli evin vurulduğunun bilhassa vurgulanması verilmek istenen yanıtın etkisini artırma ve uluslararası kamuoyuna aktarma çabası olarak yorumlanabilir. Ancak balistik füze kullanılmasına rağmen, saldırının İsrail’e zayiat verdirme noktasında ne kadar başarılı olduğu soru işareti olarak kalmıştır. Zira Mossad tarafından kullanıldığı iddia edilen evde çok sayıda İsrail ajanının öldürüldüğü İranlı kaynaklarca paylaşılsa da İsrail tarafından herhangi bir doğrulama gelmemiş ve vurulan evin Mossad’a ait olmadığı iddiası öne sürülmüştür. Aynı şekilde hem Irak merkezî hükûmeti hem de IKBY yetkilileri Irak’ta İsrail’e ait herhangi bir yer olmadığını açıklamıştır.

Öte yandan, 2020 yılından itibaren İran’ın IKBY yönetimiyle karşı karşıya gelmeye başlaması, İran’ın ABD ve İsrail ile yaşadığı rekabeti Erbil sahasına çekmeye çalışmasını da beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda İran, Irak’taki ABD varlığını hedef alırken veyahut İsrail’e karşı misilleme saldırıları düzenlerken Erbil üzerinden mesaj verme amacı taşımaktadır. İran’ın, ABD ve İsrail varlıklarını hedef alırken neden Erbil’i tercih ettiği sorusunu 2020’den bu yana gerçekleşen üç ayrı gelişme üzerinden incelemek faydalı olacaktır.

İlk olarak, 2020 yılında Bağdat’ta gerçekleşen Kasım Süleymani suikastı İran yanlısı Şii milis gruplarla IKBY arasındaki gerginliğin temellerini atmıştır. İran tarafı, suikast planına IKBY’ye bağlı güvenlik birimlerinin de destek verdiğini öne sürerek IKBY yönetimini de hedef tahtasına koymuştur. Nitekim 8 Ocak 2020’de Kasım Süleymani’nin intikamını almak amacıyla Anbar’da bulunan ABD askerlerinin kaldığı Ayn el-Esad Üssü, İran tarafından hedef alınırken fırlatılan diğer balistik füze ile Erbil’deki hedefler vurulmuştur.

İkinci husus ise İran’ın Irak’tan başlayarak Lübnan’a kadar uzanan kara hattında stratejik öneme sahip olan Sincar ile ilgilidir. 9 Ekim 2020 tarihinde Irak merkezî hükûmeti ile IKBY arasında imzalanan Sincar Anlaşması’na göre Irak’ın Musul vilayetine bağlı, Suriye ile sınırı olan ve terör örgütü PKK ile PKK iltisaklı diğer yapıların kontrol etmeye çalıştığı Sincar bölgesinde bulunan silahlı yabancı güçlerin bölgeden çıkarılacağı belirtilmiştir. Anlaşmada yer alan “yabancı gruplar” ifadesi ile Sincar’da bulunan İran yanlısı Şii milis gruplar da kastedilmiştir. İran’ın sahadaki vekil silahlı güçlerini hedef alan bu anlaşmada IKBY’nin taraflardan biri olması; ABD ve İngiltere gibi ülkelerin yanı sıra Birleşmiş Milletlerin de anlaşmaya açık destek vermesi, IKBY’nin bölgedeki attığı adımların İran için oluşturduğu tehdit seviyesini artırmıştır. Nitekim Sincar Anlaşması’ndan itibaren Erbil’e yönelik İran yanlısı milis gruplar tarafından gerçekleştirilen saldırıların da arttığı gözlemlenmiştir. Bu kapsamda özellikle Erbil Uluslararası Havalimanı’na çok sayıda roket ve drone saldırıları düzenlenmiştir.

Erbil’i hedef hâline getiren üçüncü ve daha güncel mesele ise Irak’taki hükûmet kurma süreci olmuştur. Partisi 10 Ekim 2021’deki seçimlerden birinci parti olarak çıkan Mukteda es-Sadr’ın Takaddum, Azim ve Mesut Barzani liderliğindeki KDP ile başlattığı ulusal çoğunluk hükûmeti kurma girişimleri, İran destekli siyasi grupların yeni hükûmette denklem dışına itilme olasılığını ortaya çıkarmıştır. Nitekim 23 Mart’ta Sadr Grubu, Sünnilerden oluşan Egemenlik İttifakı ve KDP tarafından “Vatanı Kurtarma” ittifakı kurulduğu duyurulmuştur. İran destekli siyasi grupların hükûmet kurma denklemine dâhil edilmemesi başta Ketaib-i Hizbullah gibi İran destekli Şii milis grupların hükûmet kurma süreci içerisinde yer alan Sünni ve Kürt siyasi partileri hedef almasını beraberinde getirmiştir. Süreçteki partilere yönelik silahlı gruplar tarafından tehdit mesajları paylaşılırken bu tehditlerden nasibini alan partilerden biri de KDP olmuştur. Nitekim KDP’nin Bağdat’taki parti binasına da 13 Ocak 2021’de bir bombalı saldırı, ertesi gün ise KDP Sözcüsü Mehdi Abdülkerim Feyli’ye yine Bağdat’ta bir suikast girişiminde bulunulmuştur. Sadr’ın hükûmet kurma sürecinde KDP’yi ittifak içerisinde ön plana çıkarması her konuda olmasa da siyasi anlamda önemli bir Sadr-KDP iş birliğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim 13 Mart’taki balistik füze saldırısının hemen ardından Erbil’e en güçlü ve en somut desteklerden biri Mukteda es-Sadr’dan gelmiştir. Yayımladığı mesajda saldırıyı kınayan Sadr, Kürtlerin Irak’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu nitelemiştir. Mesajında hükûmet kurma sürecine de değinen Sadr, “Ey Erbil ve Kürtler, ulusal çoğunluk hükûmeti gerçekleşene kadar size benden selam” ifadelerini kullanmıştır. Öte yandan, saldırının ardından bir görüşme gerçekleştiren Mesut Barzani ve Mukteda es-Sadr ikilisi, görüşmede saldırının araştırılması için özel operasyon odası kurulmasının kararlaştırıldığını bildirmişlerdir.

Sadr’ın mevcut tavrı, hükûmet kurma sürecinde aldığı rolle İran’ın hedefi hâline gelen KDP’ye yönelik bir arka çıkma girişimi olarak yorumlanabilir. Hükûmet kurma sürecinin baltalanmasını istemeyen Sadr’ın, İran veyahut İran destekli Şii milisler tarafından atılacak adımlara karşı daha net duruş ortaya koyacağı söylenebilir. Bu anlamda Sadr’ın, oylarını artırmasında etkili olan son dönemdeki “Irak ulusalcılığına” yakın duruşunun keskin bir İran karşıtlığına dönüşmesi beklenmese de en azından ulusal çoğunluk hükûmeti kurulana kadar Irak’ta meydana gelecek dış kaynaklı güvenlik sorunlarına karşı sert bir tutum ortaya koyması beklenebilir.