Ortadoğu'da Kürt Faktörü ve Türkiye

Ortadoğu'daki farklı Kürt aktörler arasındaki çeşitlilik ve rekabet ve bunların üçüncü taraflarla olan ilişkileri, yalnızca bölgedeki durum üzerinde değil aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin arasındaki büyük güç rekabeti bakımından da etkiler doğurabilmektedir. Kürtler İran, Irak, Suriye ve Türkiye'ye dağılmış durumdadır ve dört ülkede de siyasi ve silahlı faaliyetlerde bulunmaktadır.

ABD, İngiltere ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK, 1980'lerin başından beri Türkiye'ye karşı bölücü faaliyetlerde bulunmaktadır. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) birinci ve ikinci en büyük siyasi partileridir ve bölgesel ve uluslararası alanda meşruiyet kazanmışlardır. Türkiye, PKK'nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun silahlı kanadı olan YPG, Suriye iç savaşı sırasında IŞİD'e karşı savaşta, ABD ve Rusya ile iş birliği sayesinde önemli kazanımlar elde etmiştir. Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), PKK'nın İran'daki uzantısıdır ve Tahran tarafından kontrol edilmeye çalışılmaktadır. KDP'nin uzantıları Suriye'de PYD tarafından bastırılıp büyük ölçüde Irak'a geri gönderilirken PKK, IKBY’deki KDP ağırlıklı bölgelerde gücünü artırmaya çalışmaktadır. Farklı Kürt aktörler arasındaki ilişki, rekabetçi iş birliği olarak nitelendirilebilir ancak bazen bu rekabet silahlı çatışmaya kadar uzanabilmektedir. Her birinin Körfez ülkeleri, İran, Irak, İsrail, Suriye ve Türkiye dâhil olmak üzere bölgesel aktörlerle ve ayrıca AB ülkeleri, Rusya, ABD ve giderek artan şekilde Çin gibi bölge dışı aktörlerle yoğun ilişkileri bulunmaktadır.

Irak ve Suriye'deki Kürt grupların aldıkları pozisyonlar, bölgesel gelişmelerde önemli faktörlerdir. Dış güçlerin ve bölgesel aktörlerin gerginlikleri ve hırsları, olayların nasıl geliştiğine bağlı olarak bu grupları istikrar veya istikrarsızlık açısından kilit faktör hâline getirebilmektedir.

Geçtiğimiz beş yılda, PKK'nın manevraları ve diğer grupların bunlara verdiği tepkiler, Irak ve Suriye'de önemli rol oynamıştır. Son zamanlarda PKK ile KDP arasındaki sürtüşme, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde PKK’ya yönelik operasyonları ve Sincar’ı kimin kontrol edeceği konusundaki artan gerilim, Kürtlerin bölgede oynadığı kritik rolü gözler önüne sermektedir. Sincar, iki nedenden dolayı önem arz etmektedir. Birincisi Sincar, PKK'nın yerleşik olduğu Irak'taki Kandil Dağları ile Suriye’nin kuzeyinde PYD'nin kontrolünde olan Kamışlı arasındaki hat üzerindedir. İkincisi PKK, IŞİD'in Kasım 2015'te çıkarılmasının ardından Sincar’ı, bölgenin kontrolünü ele geçirme ve Suriye'de oluşturduğu kanton yapılanmasını artırma fırsatı olarak kullanmaktadır.

Geçtiğimiz ekim ayında, Irak federal hükûmeti ile IKBY arasında Sincar'daki “yabancı güçlerin çekilmesi” için Birleşmiş Milletler himayesinde bir anlaşma imzalanmıştır. ABD, İngiltere, Almanya ve Türkiye tarafından desteklenen anlaşma, IKBY’de PKK ile KDP arasında uzun süredir devam eden gerginliği daha görünür hâle getirmiştir. Bu iki taraf, Irak’ın kuzeyinde aynı sosyo/jeopolitik bölgelerde, özellikle Duhok, Erbil ve çevresinde, güç için rekabet etmektedir. Bu bölgenin Türkiye ile Irak arasındaki geçiş noktası durumunda olması ve PKK ile kırk yıldır süren çatışma nedeniyle Ankara, bu rekabette kaçınılmaz olarak taraf hâline gelmiştir. Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olması itibarıyla da KDP, PKK ile mücadele etmektedir.

KDP ile KYB arasındaki ilişkilerin çelişkili doğası, IKBY’deki temel dinamiklerden biridir. Nisan 2020'de KYB, Bağdat hükûmetine yaklaşmış ve IKBY’de, KYB kontrolündeki Süleymaniye’ye özyönetim imkânı verebilecek ademimerkeziyetçi bir sisteme geçiş çabalarını başlatmıştır. Bu durum, merkezî yapıyı destekleyen KDP'yi alarma geçirmiştir. IKBY’nin ademimerkeziyetçi yapıya geçmesine ilişkin öneri, KYB'den delegeler ve bazı küçük partiler tarafından başbakanlığa sunulmuş ancak henüz bir karar alınmamıştır.

PKK’nın Süleymaniye’deki ve çevresindeki etkinliği küçümsenemez. Uzlaşmacı bir tavır içindeki KYB ile KDP arasındaki gerilimden yararlanmaktadır. Çoğunlukla KDP’nin bölgesinde bulunan 500'den fazla köyü kontrol eden PKK, KDP’nin gücünü zayıflatmayı amaçlamaktadır ve KYB, PKK’yı KDP’ye baskı için araç olarak kullanmayı hedeflemektedir. KDP bir “Catch 22” durumunda kalmıştır: Türkiye, KDP’ye PKK'ya karşı daha net bir tutum alması için baskı yaparken PKK, KDP’yi Ankara ile yaptığı iş birliği nedeniyle Kürtlere ihanet etmekle suçlamaktadır. Buna karşılık KDP, Türkiye’nin operasyonlarının PKK faaliyetleri nedeniyle gerçekleştiğini belirterek PKK'yı, IKBY’de istikrarı bozmakla itham etmektedir.

Türkiye'nin önceliği çok açıktır: PKK'nın Irak’ın kuzeyindeki varlığını bitirmek. PKK’nın, KDP ile KYB arasındaki sürtüşmeden yararlanarak elde ettiği kazanımlar nedeniyle Türkiye, statüko yanlısı bir pozisyon benimsemiştir. Ankara, Irak'ın toprak bütünlüğünü ve IKBY’de siyasi istikrarı desteklemektedir, KDP ve KYB arasında güç dengesine olumlu yaklaşmaktadır. KYB'nin son zamanlarda Irak federal hükûmetine yakınlaşması, Irak'ta güçlü bir merkezî otoriteyi destekleyen Türkiye ile ilişkilerini geliştirebilir. Ancak KYB'nin KDP'ye karşı güçlendirilmesi, ikisi arasındaki güç dengesini bozabilir ve IKBY’de istikrarsızlığa yol açabilir. Ayrıca Türkiye, KYB'ye yakınlaşarak KDP ile ilişkilerini zayıflatmak istememektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin politikası KDP’nin IKBY’de belirleyici olmasını sınırlayan, KYB’nin Türkiye'nin karşı çıktığı politikaları benimsememesini sağlayan ve PKK’nın bu iki taraf arasındaki rekabetten yararlanmasını engelleyen, KDP/KYB hassas dengesini desteklemektir.

İran Bölünmüş Bir IKBY’den Yana
İran’ın öncelikleri ve politikaları Türkiye'ninkilerle çelişmektedir. Süleymaniye’nin İran'la uzun bir sınırı vardır ve İran'ın, Kerkük ve Musul'a ulaşımında ana geçiş hattındadır. İran, bu hat üzerinde nüfuz elde ederek ve hatta kontrol sağlayarak Suriye'ye erişim sağlamaya çalışmaktadır. Irak’ın, Kerkük ve Musul’daki Haşdi Şaabi içinde İran destekli milislerin mevcudiyetinin de nedeni budur. Bu milislerin Sincar Anlaşması’nı reddetmesi tesadüfi değildir. Temel hedefi sadece İran destekli milisleri değil, PKK'yı da bölgeden uzaklaştırmak olduğu için PKK da anlaşmadan çok rahatsızdır. İran, Türkiye ile güçlü ilişkileri olan KDP'yi zor duruma sokan PKK'nın IKBY’deki faaliyetlerini görmezden gelmektedir. PKK-KDP çatışmasından ve KDP-KYB rekabetinden kaynaklanan istikrarsızlıktan faydalanmaktadır. IKBY’de 2017 yılında yapılan bağımsızlık referandumunun ardından, İran destekli milisler en çok Kerkük'te KDP ile KYB arasında yaşanan krizden kazanç sağlamıştır. Irak güçlerinin müdahale etmesi üzerine IKBY’nin askerî gücü Peşmerge geri çekilmiştir. Öte yandan Bağdat’ın Kerkük üzerindeki kontrolünden kaynaklanan yeni statüko, İran’a Sincar’da daha fazla alan açmakta ve Suriye’ye erişim imkânı yaratmaktadır. Bu nedenle, Suriye'de İran'ın karşısında yer alan Türkiye, Tahran'ın ne Irak ne de Suriye'deki gerilimden yararlanmasını istememektedir. Ölçülü ikili ilişkilere sahip olmalarına rağmen, bu durum Türkiye ile İran arasında gerginliği ve rekabeti artırmaktadır. Suriye'de olduğu gibi İran’ın bölgesel denklemi bozma politikaları, Türkiye ile yeni bir çatışmaya yol açabilir.

PYD ile PKK Arasındaki Bağları Koparma Sonraki Plan Mı?
PKK'nın IKBY’deki mevcudiyeti, pek çok nedenden ötürü ABD için baş ağrısına dönüşmüştür. Öncelikle, IKBY’nin istikrarını zayıflatmakta ve İran'a alan açmaktadır. Ayrıca KDP ile PKK arasındaki çatışma, Suriye'de PYD-Kürt Ulusal Birlik Partileri (PYNK) ile KDP destekli Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında ABD'nin ara buluculuk yaptığı birlik görüşmelerini olumsuz etkilemektedir. İki taraf arasında güç paylaşımı ve Suriye Roj Peşmergelerinin IKBY komutasına girmesi gibi konularda müzakerelerin başlamasının ardından ENKS bünyesindeki bazı partiler, PYD'nin kontrol ettiği bölgelerde ofisler açmaya başlamışlardır. Ancak PKK ile Peşmergeler arasında Duhok'ta ve sınır boyunca çıkan çatışmalardan sonra bu büroların bir kısmı PKK tarafından basılmıştır. Buna yanıt olarak KDP, ABD'yi sınırda asker konuşlandırmaya davet etmiştir.

YPG'nin PKK'dan ayrılıp Suriye örgütü hâline getirilmesine ilişkin tartışmaların ortaya çıkması tesadüf değildir. PYD'yi PKK'dan ayırmak ve PKK'nın Irak’ın kuzeyi ve Suriye'deki varlığını ve etkisini sınırlamak, ABD'nin Suriye’nin kuzeyindeki politikası için faydalı olabilir. Zira ABD yerel Kürt aktörleriyle birlikte ve onlar aracılığıyla çalışmak istemektedir.

ABD, Kürtleri Irak'ta olduğu gibi Suriye'nin geleceğinde de meşru ve önemli bir aktör hâline getirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, Iraklı Kürtlerle iyi ilişkileri olan Başkan Joe Biden, muhtemelen selefine göre PKK'nın eylemlerine karşı daha net bir duruş sergileyecektir. KDP ile KYB arasındaki normalleşme sürecini daha güçlü bir şekilde destekleyecektir. Zira PKK iki taraf arasındaki gerilimlerden yararlanmaktadır.

Bu durum Türkiye ile ABD arasında PKK hakkındaki farklılıklar konusunda bir köprü görevi görebilir. Ancak ABD'nin PYD'ye desteği, Ankara ile Washington arasında sürtüşmeye neden olmaya devam edecektir. Öte yandan Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarının askerî ve siyasi maliyetleri olmaktadır. Üstelik bu operasyonlar Ankara'yı “müdahaleci” bir aktör olarak konumlandırmakta ve imajını bozmaktadır.

Irak’ın Egemenliği
Türkiye’nin Irak içindeki PKK karşıtı operasyonları, genel olarak Irak hükûmetinin politikasını olumsuz etkilemektedir. Kapasite eksikliği nedeniyle, Bağdat'taki hükûmet bölgedeki Türk operasyonlarına tepki gösterememektedir. PKK, Irak’ın egemenliğine tehdit oluştursa da Bağdat’ın risk algısı Ankara’nınkiyle aynı değildir. PKK federal hükûmetle çatışmadığı sürece federal hükûmet için PKK’ya karşı aktif bir tutum alması oldukça zor görünmektedir.

Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonları, PKK’nın Irak ve Suriye’deki etkinliğini ciddi şekilde azaltmaktır. Savunma Bakanı Hulusi Akar, son Irak ziyaretinde Ankara’nın Irak hükûmeti ve IKBY’den PKK’ya karşı somut adımlar atmasını beklediğini açıkça ifade etmiştir. Ancak her ikisi de kısa vadede somut adımlar atacak gibi görünmemektedir. Bu bağlamda Biden yönetiminin PKK ve onunla bağlantılı gruplara yönelik tutumu tüm taraflar için belirleyici olacaktır. Türkiye açısından, PKK bir bölgesel istikrarsızlık faktörü ve ülkeye doğrudan bir tehdittir. Bu nedenle Türkiye, PKK karşıtı operasyonlarına devam edecektir ve bölgedeki diğer aktörlerle ilişkilerini, onların PKK'ya yaklaşımlarına göre şekillendirecektir.

Bu analiz 13 Mayıs 2021’de The German Marshall Fund of the United States internet sitesinde "Turkey and the Kurdish Factor in the Middle East" başlığıyla yayınlanmıştır.