Suriye’de Devrim Olur Mu?: Behram Modeli Üzerinden Bir Analiz

Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üni.
Son günlerde en sık tartışılan konuların başında Suriye’de Devrim olup olmayacağı, dış müdahale seçeneği ve olası bir Türkiye-Suriye Savaşı’nın bölgesel ve küresel bir çatışmaya yol açıp açmayacağıdır. Suriye’de bir devrimin olup olmayacağını veya Esad’ın devrilip devrilmeyeceğini Behram modeli üzerinden analiz ederek bir sonuca varabiliriz. Behram modeli hem soruna teorik hem de günümüzde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan isyanların devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını anlamak için oldukça önemli bir açıklama gücüne sahiptir. Dolayısıyla Esad rejiminin geleceğini ve 10 Nisan sonrası durumu daha iyi öngörebilmek açısından Behram Modeli ile sorunu irdelemek yerinde olacaktır.
 
Behram Modeli: Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki İsyanların Başarısı veya Başarısızlığı
 
Behram Modeli hem realist hem de plüralist varsayımları kendi içinde barındıran ve uluslararası ilişkilere bütüncül ve mikro düzeyde bakmayı hedefleyen bir modeldir. Model temelde rejimlerin ve isyanların geleceğini öngörmede bazı sütunlar üzerinden hareket edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Behram modelinde her rejiminin kendi içinde belli bir toplumsal istikrarsızlık unsuru barındırdığını ileri sürmekte, ancak istikrarın isyan ve devrimle sonuçlanması için belli sütunların yakılması veya ciddi şekilde hasar görmesi gerektiği ilkesine dayanmaktadır. Günümüz Orta Doğu ve Kuzey Afrika’sında 2011 öncesi var olduğu ileri sürülen siyasi istikrarın esasında göreceli olduğu ve toplumsal düzeyde söz konusu ülkelerin ciddi bir istikrarsızlık unsuru barındırdığını belirtmek gerekir. Bununla birlikte toplumsal istikrarsızlık unsurları bir devrimle sonuçlanmamış olmasının nedenlerini ortaya koymak gerekir. Bu kapsamda tarafımızdan önerilen Behram Modeli isyanların devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını açıklamada oldukça önemli bir analiz çerçevesi sunmaktadır.
 
Behram Modeli’nde, isyan hareketleri ile karşı karşıya kalan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki rejimlerin ikisi içsel, ikisi de dışsal aktörlerin krize verdiği tepki neticesinde rejimin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği ölçülebilmektedir. İçsel aktörler; toplumsal gruplar ile kurumsal yapılar olarak tanımlanmakta ve analiz birimi olarak kullanılmaktadır. Dışsal aktörler de bölgesel ve küresel güçler olarak dikkate alınmaktadır. Söz konusu dört aktör arasındaki ilişkinin iyi irdelenmesi halinde isyanların devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağının öngörülebileceği ileri sürülmektedir.
 
Bu bağlamda öncelikli olarak modelde kullanılan iki ulusal aktörün tanımlandırılmasının yapılması gerekmektedir. İçsel veya ulusal aktörleri Orta Doğu ve Kuzey Afrika toplumuna özgü olarak kendi içinde toplumsal gruplar ve devlet kurumları olarak ayrıştırmaktayız. Ulusal düzeyde etki ve kapasiteleri bağlamında dikkate alınan aktörlerin başında ise toplumsal gruplar gelmektedir. Bu bağlamda rejimlerin toplumsal desteğinin mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Rejimin toplumsal desteğinin ölçeği, niteliği ve yapısının iyi analiz edilerek, söz konusu rejime ve liderliğe ne kadar destek vereceğinin ölçülmesi gerekir. Rejime verilen desteğin ideolojik, etnik, mezhepsel, kabilesel ve dinsel olup olmadığının açık bir şekilde tanımlanması, tarihsel olarak daha önceleri yaşanmış istikrarsızlıklarda rejime verdiği desteğin irdelenmesi ve söz konusu toplumsal grup/grupların hem sayısal hem de nitelik olarak toplum içindeki oranının belirlenmesi gerekmektedir. Rejime verilen desteğin niteliği aynı zamanda istikrarsızlığın derinleşmesi durumunda desteğin sürüp sürmeyeceğinin anlaşılmasında önemli olmaktadır. Daha açık bir deyişle Libya’da olduğu gibi rejim kabilesel bir desteğe sahipse, kabilenin büyüklüğü, diğer toplumsal katmanların desteği veya düşmanlığının tarihsel veriler ışığında irdelenmesinde yarar vardır.
 
Behram Modeli’nde önemli bir diğer ulusal aktör olarak dikkate alınan kesim ise devlet kurumlarıdır. Bu kapsamda güvenlik birimleri, istihbarat birimleri, sivil siyasetçiler ve bürokratların rejimle ilişkileri oldukça önemlidir. Söz konusu aktörlerin isyana bakışları, isyan sırasında üstlendikleri roller ve rejime verdikleri desteği bilmek ve bunun oranı ile etkisini hesaplamak gerekir. Örneğin, Mısır ve Tunus devrimlerinde Ordu ve devlet bürokrasisi isyanın başında Devlet Başkanına destek vermemişti. Libya’da güvenlik güçleri ve devlet bürokrasisi kendi içinde kısa sürede ciddi bir ayrışma yaşarken, Bahreyn’de el Halife ailesine olan bağlılığını sürdürmüştü. Dolayısıyla Behram Modeli’nde bir rejimin geleceği üzerine yapılan öngörülerde ulusal aktör düzeyinde dikkate alınan iki temel sütün vardır. Bunlardan birincisi rejimin toplumsal desteğinin ölçülmesi ikincisi ise devlet kurumlarının rejime verdiği desteğin niteliği ve yapısıdır. Söz konusu iki aktörün yapısı, pozisyonu, birbiriyle ilişkileri ve etki gücü hesaplanmadan bir isyanın geleceği üzerine öngörüde bulunmanın yanlış varsayımların ortaya çıkmasına yol açabileceğini ileri sürebiliriz.
 
Behram Modeli’nde bir isyanın devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağında dikkate alınması gereken bir diğer unsur da bölgesel destek olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle iki ulusal aktörün yanında isyanla karşı karşıya kalan rejimin bölgesel desteğini bilmek gerekir. Bölge ülkeleri, isyancıları mı yoksa rejimi mi destekliyor, desteğin niteliği ekonomik mi askeri mi veya bölge desteği ideolojik mi yoksa mezhepsel mi gibi ayrıntıları hesaplayabilmek gerekir. Bölgesel kapsamda verilen desteğin, söz konusu devletin toplumsal grupları tarafından da içselleştirilip içselleştirilmediğini bilmekte yarar vardır. Örneğin İran rejiminin Esad yönetimine verdiği destek İran halkı tarafından da benimsenmektedir. Dolayısıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan isyanların başarısı belli ölçülerde bölge ülkelerinin izlediği politikalarla da ilişkilidir. Bölge ülkelerinin desteği veya rejimi devirme girişimlerini kapasite ve etkileri oranında ölçmekte yarar vardır.
 
Son olarak Behram Modeli’nde küresel aktörlerin politikalarına odaklanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Rejimlerin geleceği isyan hareketinin yanı sıra küresel desteğin veya karşı olma durumunun yapısıyla da doğrudan ilişkilidir. Küresel aktörlerin uluslararası politika ve örgütlerdeki rolleri, desteğin mahiyeti ve ölçeği, verilen desteğin küresel aktörün ulusal aktörleri tarafından içselleştirilmesi gibi birçok unsuru bu süreçte analiz etmek gerekir. Örneğin, rejimi destekleyen küresel aktörün BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olup olmaması arasında oldukça önemli bir fark olduğunu not etmek gerekir.
 
Diğer yandan söz konusu 4 sütunun birbirinden bağımsız olmadığını da belirtmek gerekir. Aralarında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Örneğin, isyanla karşı karşıya kalan rejim, eğer iki ulusal aktörün desteğini önemli oranda yitirmişse de, bölgesel ve küresel destek de yitirilebilir. Diğer yandan ulusal aktörlerin desteği sürüyor ise bazı bölgesel veya küresel aktörler rejimi desteklemeyi sürdürebilir. Böyle bir durumda isyanın başarılı olmasını isteyen ve bu konuda isyancı grupları destekleyen devletlerin girişimleri sonucu ülke ya iç savaşa sürüklenebilir ya da dış müdahale ile karşı karşıya kalabilir. Dış müdahaleye rağmen rejim daha önce sahip olduğu ulusal aktörler ve bölgesel desteği sürdürüyorsa, işgalci güçlerin uzun bir süre müdahale ettiği ülkede asker bulundurması gerekir. Örneğin, Libya’da Kaddafi’nin sınırlı düzeyde de olsa toplumsal ve kurumsal bir desteğe sahip olduğu bilinmekteydi. Bölgesel ve uluslararası düzeyde de oldukça sınırlı düzeyde de olsa bir destek vardı. Bundan dolayı dış müdahale seçeneği devreye girmek zorunda kaldı. Ancak, müdahale eden güçler rejimi devirdikten hemen sonra ülkeden çıktıklarından Libya bugün bir iç savaşa sürüklenme ve bölünme riski altına girmiş bulunmaktadır. Diğer yandan Bahreyn örneğinde ise tam tersi bir şekilde rejimin sınırlı düzeyde toplumsal desteğe karşı ulusal kurumlar düzeyinde tam bir desteğe sahip olduğu görülmektedir. Bölgesel alanda da İran hariç diğer ülkelerinin tam desteğini arkasına almıştır. Küresel düzeyde de ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke rejimin yanında yer almıştır. Bundan dolayı Bahreyn’deki isyanın bir devrimle sonuçlanması oldukça güçtür.
 
Behram Modeli’ni biraz daha ayrıntılandıracak olursak  söz konusu modelde rejimler dört ayaklı bir masaya benzetilmektedir. Masanın sallanmadan ayakta kalması için dört ayağının da yere sağlam basması gerekmektedir. Eğer masanın bir ayağı sallanmaya başlarsa, rejim istikrarsızlık yaşamaya başlamış demektir. Bir ayak tamamen ortadan kalksa, rejim doğrudan devrilmez ancak yine de ciddi şekilde istikrarsızlaşmış ve dengede durması güçleşmiştir. Eğer iki sütun çökerse, diğerleri rejimi taşımaya çalışır, ancak bunlar da daha fazla baskıya dayanamaz ve çökerler. Dolayısıyla Behram Modeli’nde isyanların devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağının anlaşılması için dört sütünün yapısının mutlak suretle bilinmesi gerekmektedir. Doğal olarak Behram Modeli söz konusu dört temel sütunun tarihsel gelişimini, güvenlik ve stratejik olarak birbirleriyle ve soruna taraf olan diğer ulusal, bölgesel ve uluslararası aktörlerle ilişkilerini bilmeden bir analizde bulunmanın gerçekçi olmadığını ileri sürmektedir.
 
Behram Modeli Üzerinden Esad’ın Rejiminin Geleceğinin Analizi 
 
Behram Modeli üzerinden Suriye’deki isyanın nasıl sonuçlanacağını öngörebilmek için,  Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlayan dört temel sütunun rejimle ilişkisini irdelemek gerekir. Bu noktada 2 ulusal aktörün pozisyonu, bölgesel aktörlerin pozisyonu ve son olarak da küresel aktörlerin politikalarına bakmamız gerekir. Nitekim Behram Modeli’nde olası Suriye devrimin dört temel sütunun yapısı ve birbirleriyle ilişkilerinin ortaya konmadan analiz edilemeyeceği öngörülmektedir. Bu yapıları rejimin dengesi, istikrarın ölçeği veya istikrarsızlığın odağı olarak da tanımlamak olasıdır. Rejimin dengesi ve istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürmesi, yukarıda belirtilen dört sütunun rejime verdiği desteği sürdürmesi durumunda gerçekleşebilir. İstikrarın ölçeği de söz konusu dört sütunun rejim ile olan ilişkisi bağlamında değerlendirilmektedir. Örneğin bir ulusal aktör ile bölgesel aktörler isyancıları desteklemeye başlamışsa istikrarsızlık yaşanmaya başlamış demektir. Eğer dört aktör isyancıların yanındaysa rejimin değişmesi kaçınılmaz olmaktadır. Son olarak da istikrarsızlığın odağı kavramı; ulusal, bölgesel ve küresel aktörlerin rejime veya muhalefete destek noktasında kendi aralarında nasıl ayrıştığı ile ilişkili bir durumdur. Örneğin bölge ülkelerinin bir kısmı rejimi bir kısmı da muhalefeti destekliyorsa istikrarsızlığın odağını bölgesel aktörlerin politikaları oluşturmaktadır. Eğer toplumsal gruplar muhalefeti devlet kurumları ise rejimi destekliyorsa o zaman da istikrarsızlığın odağı ulusal aktörler arasındaki mücadele olmaktadır. Böyle bir durumda ülke uzunca yıllar sürecek bir istikrarsızlık döngüsüne girmektedir. İstikrarsızlık, ya ulusal ya bölgesel ya da küresel aktörlerin politikalarından kaynaklanmaktadır.
 
Ulusal aktörlerin tutumundan başlayacak olursak, Esad rejimi toplumun bir kısmının desteğini kaybederek ciddi bir istikrarsızlık yaşamaya başlamıştı. Zira toplumsal destek baba Esad döneminden beri zaten yitirilmiş olduğundan rejim sürekli bir şekilde iç istikrarsızlık yaşamaktaydı. Ancak, Esad rejimi aynı zamanda toplumun bazı kesimleri tarafından desteklendiği için rejimin belli bir meşruiyeti bulunmaktaydı. Daha açık bir deyişle azınlık gruplarından ve ideolojik olarak Baasçı kesimlerden alınan destek rejimin belli bir toplumsal meşruiyeti korumasını sağlamıştır. 2011 isyanı üzerinden bir yıl geçmesine karşın, söz konusu toplumsal destekte ciddi bir çözülme yaşanmadığı görülmektedir. Ancak muhalif gruplar ise askeri bir direnişle kendi toplumsal desteklerini genişletmeye başlamıştır. Buna rağmen Esad rejiminin toplumsal desteğinin kısmi de olsa sürdüğü görülmektedir. Bunun da ötesinde rejime verilen desteğin mezhepsel (Nusayri, Dürzi, İsmaili ve Caferi), dinsel (Hıristiyan gruplar) ve ideolojik (Baasçı, sol, seküler) olması Suriye’deki siyasal sistemin varlığını askeri yöntemlerle koruma konusunda daha aktif bir pozisyon almasına yol açmaktadır. Çünkü muhaliflerin de mezhepsel (Sünni) ve ideolojik (İslami, muhafazakar) yanlarının olması rejim taraftarlarının korku ve endişe güdüsüyle rejimi savunmalarında önemli bir rol oynamaktadır.
 
Behram Modeli’nde Suriye rejiminin ve isyanının geleceğini etkilemede önemli bir role sahip olduğu varsayılan bir diğer ulusal aktör de devlet kurumlarıdır. Suriye’de devlet kurumu olarak analize dahil edilen aktörlerin başında ise güvenlik güçleri, istihbarat birimleri, sivil bürokrasi ve diplomatik misyonlar gelmektedir. Suriye’de devlet kurumlarının örgütlenmesinde toplumsal yapının rejimle ilişkileri üzerinden bir örgütlenme sağlandığında bu aktörlerde de hali hazırda bir çözülme yaşanmış değildir. Diğer bir deyişle Ordu, istihbarat, sivil bürokrasi ve diplomatik misyonlar rejimi desteklemeyi sürdürmektedir. Örneğin Suriye’de rejim ile ilişkisini kopartan ve muhalefet safına geçen büyükelçi, Bakan, milletvekili ve üst düzey güvenlik birimi mensubunun sayısı dikkate alınmayacak düzeydedir. Dolayısıyla devlet kurumlarının rejime verdiği desteği sürdürdüğü görülmektedir. Bundan dolayı rejimin ulusal aktörler düzeyinde varlığını sürdürecek bir desteğe sahip olduğu düşünülmektedir.
 
Suriye’deki isyanın bir devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı bölge ülkelerinin Suriye rejimine verdiği destekle de ilişkilidir. Behram Modeli’nde 3. aktör olarak tanımlanan bölgesel destek bağlamında bakıldığında Suriye rejimi, hali hazırda Irak ve Lübnan’da  iktidarı elinde tutan kesimler ile İran’ın desteğini arkasına almış durumdadır. Doğrudan veya dolaylı olarak Suriye’ye komşu olan 3 ülkenin rejime verdiği destek isyanın geleceği açısından yaşamsal önemdedir. Aynı şekilde İsrail’in de hem bölgesel bir aktör olarak hem de Suriye sorunundan birincil derecede etkilenen bir ülke olarak Esad rejimine verdiği dolaylı destek dikkat çekmektedir. Diğer yandan Türkiye ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin bir kısmı ise muhalefeti desteklemektedir. Dolayısıyla bölge ülkeleri de Suriye sorunu karşısında toplumsal aktörler gibi kendi içinde iki rakip kampa bölünmüş durumdadır.
 
Behram Modeli’nde ileri sürülen küresel aktörlerin pozisyonu konusuna gelecek olursak, burada da Rusya ve Çin’in Suriye rejimine verdiği desteği mutlaka dikkate almamız gerekir. BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olarak her iki ülkenin politikalarını dikkate almadan Suriye rejiminin geleceği konusunda analiz yapmanın gerçekçi olmadığı görülmektedir. Ayrıca küresel desteğin niteliğinin (ekonomik, diplomatik ve askeri destek), rejimle olan ilişkilerin stratejik ve güvenlik algısı açısından konumunun (rejimle ilişkiler yaşamsal önemde tanımlanıyor mu) ve diğer aktörlerle ilişkilerin (ABD, AB ve bölge ülkeleriyle ilişkiler) ortaya konması gerekmektedir. Örneğin Rusya’nın Suriye rejimine verdiği desteğin niteliği askeri mi yoksa salt diplomatik mi olduğu önemlidir. Eğer destek hem askeri hem de diplomatik olarak veriliyor ise, rejim değişim talepleri karşısında direnmeye devam edebilir. Bu noktada Behram Modeli’nde vurgulanan diğer üç aktörün pozisyonun da göz ardı edilmemesi gerekir.
 
Bu bağlamda, Behram Modeli üzerinden Suriye rejiminin geleceğini veya Türkiye’de son günlerde tartışıldığı üzere 10 Nisan sonrası ne olacağı sorusuna cevap verecek olursak, yukarıda saydığımız 4 temel aktör rejime destek vermeye devam ettiği ya da bunlardan biri çökmediği taktirde rejimin içerinden isyan ve dışarıdan baskı ile barışçıl bir değişim yaşaması oldukça güçtür. Bu dört aktörün her birinde rejime verilen destek farklı düzeylerdedir. Ancak her bir aktörün rejime verdiği destekte bir değişim yaşanmakla birlikte her sütün rejime destek noktasında ayakta kalmayı sürdürmektedir. Masa örneğine dönecek olursak masanın bazı ayaklarında zayıflamalar olmakla birlikte hiçbir sütunda tam bir kırılma yaşanmamıştır.  Dolayısıyla Behram Modeli’ne göre Suriye’deki rejim kısmi düzeyde de olsa bu 4 sütunun desteğini almayı sürdürdükçe varlığını da uzun yıllar koruyabilecektir. Söz konusu 4 temel aktörün desteğine rağmen rejimi değiştirmek isteyen ulusal, bölgesel ve küresel aktörlerin askeri yöntemler dışında başka bir strateji ile rejimi devrimsel düzeyde değiştirmesi oldukça güçtür. Bu kapsamda, rejim değiştirilmek isteniyorsa ya ulusal aktörlerin, ya bölgesel ya da küresel aktörlerin desteği çökertilmek zorundadır. Diğer yandan Suriye örneğinden hareket edersek, ülke içindeki kurumların ve toplumsal gurupların desteği ortadan kaldırılmadan, rejime verilen bölgesel ve küresel destek çökertilse bile rejim ayakta kalmayı sürdürmek isteyecektir. Çünkü rejime verilen destek mezhepsel, dinsel ve ideolojik bir yapıya sahip olduğundan değişim, söz konusu gruplar açısından Suriye’deki varlıklarına ciddi bir tehdidin oluşması anlamı taşımaktadır. Ancak, bölgesel ve küresel destek çökertilirse, ulusal aktörlerin baskı karşısında dayanma gücü de sınırlı olacağından, çöküş kaçınılmaz olmaktadır. Ancak, İstanbul’da düzenlenen Suriye’nin Dostları toplantısına katılan ve katılmayan ülkelere bakıldığında bile Suriye rejimine bölgesel ve küresel desteğin sürdüğü görülmektedir. Söz konusu toplantıda Suriye muhalefetinin bir kısmı temsil edilirken, aynı zamanda bölge ülkelerinin sadece bir kısmı toplantıya katılmıştır. Ayrıca küresel aktör düzeyinde bakıldığında Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin bir kısmının toplantıyı desteklediği görülmektedir. Nitekim Behram Modeli üzerinden bakıldığında Suriye’de rejim karşıtı eylemlerin başlamasının üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen  rejimin nasıl hala ayakta olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
 
Diğer yandan söz konusu sınırlı düzeydeki desteğe rağmen muhalif konumda yer alan ulusal, bölgesel ve küresel aktörlerin rejimi devirme yönünde askeri seçeneğe öncelik vermesi durumunda kaçınılmaz olarak Suriye’de yaşanan iç savaş ülkeler arası savaşa dönüşebilir. Ülkeler arası savaş da bölgesel bir savaşa yol açabilir. Bölgesel savaş küresel güçlerin sürece katılmasıyla daha da karışık ve kanlı bir sürece doğru evrilebilir.
 
Sonuç olarak özelde Suriye’de yaşanan genelde de Arap coğrafyasında yaşanan isyanlar Behram Modeli üzerinden analiz edebilir. Suriye’deki sürecin geleceğini öngörebilmek açısından Behram Modeli’nin belirtmiş olduğu 4 sütunun rejimle olan ilişkisini iyi irdelemek gerekir. Eğer 4 sütunda ciddi bir çözülme varsa, barışçıl değişim, sınırlı düzeydeyse bir iç savaş, çözülme yoksa rejimin isyanı kontrol ettiği bir süreç yaşanmaktadır. Dolayısıyla, Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan ve son olarak Suriye’deki isyan ve devrim süreçleri; ulusal, bölgesel ve küresel aktörlerin politikaları, tarihsel olarak birbirleriyle ilişkileri ve isyanın başlangıcında ve ilerleyen süreçlerindeki rolleri gibi birçok faktör dikkate alınarak analiz edilmelidir.