Tırmanan KDP-KYB Gerilimi: Zini Verde ve Mustafa Selimi Meselesi

Son dönemde Irak’ta yaşanan gelişmeler, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) iki yürütücü gücü olan Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki gerginliği neredeyse çatışma düzeyine getirmiştir. 2004 yılında imzaladıkları stratejik anlaşmayla ortak hareket kararı alan KDP ve KYB, 2013 yılına kadar hem Irak merkez siyasetinde hem de IKBY iç siyasetinde bu ortaklığı sürdürmüştür. Bu dönemde 1991’den sonra Kuzey Irak’taki güvenli bölgede söz konusu iki parti öncülüğünde ortaya çıkan iki parçalı yönetim yapısı (özellikle maliye ve silahlı güçler) birleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak IKBY’de 2013’te yapılan seçimlerin ardından KDP ve KYB arasındaki stratejik anlaşma bozulmuş ve sonrasında ilişkiler gittikçe gerilmiştir. 2014’te terör örgütü IŞİD’in Irak’ta etkinlik kazanarak IKBY’nin kontrolündeki topraklara yönelik de hamleler yapması ile birlikte KDP ve KYB arasındaki gerginliğin üstü örtülse de IŞİD’in Irak topraklarında askeri olarak yenilmesi ve kontrolün tamamen Irak güvenlik güçlerinin eline geçmesi üzerine her iki taraf da tekrar iç siyasete odaklanmıştır. 2017’de Irak merkezi hükümetinin zayıflığını fırsat olarak kullanan IKBY ve KDP lideri Mesut Barzani’nin,  IKBY’nin bağımsızlığı için düzenlediği referandum KDP ve KYB ilişkilerinde gerginliği tekrar üst seviyeye çıkarmıştır.  Hemen ardından 16 Ekim 2017’de Irak merkezi hükümetinin IKBY’nin anayasal sınırları dışında kontrol ettiği topraklara yönelik gerçekleştirdiği askeri harekatta KYB’nin merkezi hükümet ile anlaşmalı bir biçimde Kerkük’ten çekilmesi, KDP ve KYB arasındaki gerginliği iyice tırmandırmış, iki taraf da birbirini ihanetle suçlamıştır. Bu süreçte KDP ve KYB gerilimini düşürmek için müzakereler yürütülmüş ve nispi kontrol sağlanmışsa da taraflar arasındaki derin görüş ayrılıkları üzerinde bir uzlaşı sağlanamamıştır.

Son dönemde ise KYB’li yetkililerin bölgede kendi kontrolleri altında olan Raniye’den KDP kontrolündeki Revanduz kasabasına giderken KDP peşmergeleri tarafından Covid-19 kontrolü bahanesiyle durdurulması ve geçişlerinin zorlaştırılması tekrar gerginliğin tırmanmasına, KYB’nin KDP’yi ‘ihanetle’ suçlamasına neden olmuştur. IKBY’ye bağlı Peşmerge Bakanlığı tarafından Erbil’e bağlı Revanduz ilçesinde bulunan ‘Zini Verde’ bölgesine peşmerge güçlerinin konuşlandırılması sonrası KDP ve KYB arasında bazı problemler yaşanmıştır. Karşılıklı sert açıklamalar ve terör örgütü PKK’nın da tartışmaya katılması sonucunda IKBY’deki siyasi durum iyice bozulmuştur. Gerginliğin ardından KDP, KYB’ye ortak bir peşmerge alayının Zini Verde’ye konuşlandırılmasını teklif etmiş, fakat KYB bunu reddetmiştir. KYB, bölgede konuşlandırılacak alayın ortak alay olmaması, mevcut anlaşmaya göre yalnızca KYB güçlerinden oluşacak bir alayın yerleştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Anlaşmazlık neticesinde KDP, Peşmerge Bakanlığı’ndaki gücünü de kullanarak bölgeye komutanı KDP’li olan ortak bir peşmerge alayı yerleştirmiştir. Peşmerge Bakanlığı da Zini Verde’ye yerleştirilen peşmerge alayının, bakanlık tarafından bölgeye gönderilen KDP ve KYB peşmergelerinden oluşan bir alay olduğunu belirtmiştir. Peşmerge Bakanlığı’nın kararı sonrasında KYB içerisindeki bazı yetkililer KYB’li Peşmerge Bakanı’na soruşturma açılmasını talep etmiştir.

Zini Verde bölgesi, Erbil ve Süleymaniye arasında ‘güvenli bölge’ olarak kabul edilmesine rağmen uzun yıllar KDP ve KYB arasında rekabet konusu olmuştur. Karuh Dağı’nda yer alan bölge çevresinde bir üçgen şeklinde KDP, KYB ve terör örgütü PKK’nın nüfuz alanları bulunmaktadır. Bölge, 1990’lı yıllarda Erbil-Süleymaniye arasındaki iç savaş neticesinde imzalanan barış antlaşması ile birlikte (1998) güvenli bölge olarak kalmış ve taraflar arasındaki bir sınır noktası olarak kabul edilmiştir.

Söz konusu gerilimin iki hâkim parti arasında uzun geçmişe dayanan bölgesel liderlik mücadelesinin küçük bir yansıması olduğu ve Eylül 2017’deki bağımsızlık referandumu sonrasında artan ayrışmanın etkileri ile ilişkili olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle KYB’nin yönetimine Barzani ailesiyle barışık olmayan Bafel ve Lahur Talabani’nin gelmesi sonrasında benzer gerilimlerin artarak devam ettiği ve edeceği anlaşılmaktadır. Hem Mesrur Barzani’nin hem de KYB’nin eş başkanları Lahur Talabani ile Bafel Talabani’nin istihbaratçı kökenli olması nedeniyle, KDP ve KYB arasındaki gerilimin daha da tırmanabileceği değerlendirmeleri yapılmaktadır. 2019 Şubat ayında, Mesrur Barzani’nin, Lahur Talabani tarafından yönetilen Zenyari istihbarat yapılanmasının ‘İran ile çalıştığı’ yönünde suçlamalarda bulunduğu kamuoyuna yansımıştır. Bunun üzerine yükselen siyasi tansiyonun Zini Verde olayını daha hassas bir konu haline getirdiği belirtilmektedir. Lahur ve Bafel Talabani’nin KYB’nin eş başkanları olmasının ardından Erbil-Süleymaniye rekabetinin güç kazanacağı, KYB’nin KDP’ye karşı eskisine nazaran daha bütüncül ve sert yanıtlar verebileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca, geçmişte Mesut Barzani’ye hakaret ettiği bilinen Lahur Talabani’nin, Barzani’nin oğlu Mesrur ile geriliminin alan kazanma mücadelesinin dışında bireysel bir yönünün de olduğu düşünülmektedir.

Terör örgütü PKK, Peşmerge Bakanlığı tarafından Zini Verde’ye konuşlandırma yapılmasının ardından KDP’ye tepki göstermiştir. PKK tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin, 15 Nisan’da Irak’ın kuzeyindeki örgüt hedeflerine yönelik gerçekleştirdiği saldırılardan önce KDP peşmergelerinden bilgi aldığı belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Zini Verde bölgesi de dahil olmak üzere bölgeye konuşlandırılan peşmerge güçlerinin bir an önce çekilmesinin istendiği vurgulanmıştır. PKK’nın KDP’ye yönelik tepkisinden de anlaşılacağı üzere Zini Verde bölgesinin örgüt için stratejik önemi bulunmaktadır. Bölge, Kandil Dağı’na son derece yakın bir konumda yer almakla birlikte bu bölgeden Kandil’e geçişler PKK militanları için daha kolay sağlanabilmektedir. Dolayısıyla bu bölgede PKK’nın hakimiyetini yitirmesi veya KDP’nin konuşlandırdığı Peşmerge güçleri ile hakimiyeti paylaşması Kandil’deki örgüt militanları ile bölgede bulunan militanlar arasındaki stratejik önem ihtiva eden iletişimin de kopması anlamına gelebilir. Öte yandan, KDP’nin, yaptığı açıklamalarda ve bölgedeki faaliyetlerinde PKK karşısında geri adım atmamış olması da Zini Verde’de bulunan KDP peşmergeleri ile PKK militanları arasında sıcak çatışma olasılığını canlı tutmaktadır. Zira gerginliğin artmasının ardından bölgeye giden KDP peşmergelerine bağlı komutanların, PKK militanlarının bölgeden geçişine izin verilmemesi yönünde emirler verdiği belirtilmektedir.

Ayrıca, 2000 yılında söz konusu bölgede PKK ile KYB arasında KYB’nin çok kayıp verdiği bir çatışma yaşanmış ve daha sonra bu bölgeye kimsenin girmemesi konusunda anlaşma yapılmıştır. Aralarındaki çatışmaya rağmen zaman içerisinde iki yapının belirli konularda paralel hareket ettiği gözlemlenmiştir. PKK’nın Kandil’e yönelik operasyonları geniş alana yayma stratejisi bağlamında Zine Verde’ye yönelik yayılma planlarını değiştirdiği düşünülmektedir. Nitekim PKK’nın KYB ile söylemsel düzeyde aynı eksende KDP karşıtlığında buluşması, ideolojik ve stratejik hedeflerinin benzerliklerine işaret olabilir. Özellikle son olayda aynı safta yer almış olmalarında iki yapıyla da ilişkileri bulunan İran’ın etkili olduğu düşünülebilir. Ayrıca, PKK’nın Zini Verde’de KDP’yi hedef almasının diğer bir nedeninin Türkiye’nin bölgede askeri üs kurma olasılığının getirdiği tedirginlik olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre PKK, Türkiye’nin bölgede bir üs kurmak istediğini ve KDP’yi kullanarak bölgede PKK’yı sıkıştırmayı amaçladığını öne sürmektedir.

Bunların dışında, bu bölgedeki gerilimin bölgede bir süredir devam eden ABD-İran gerilimiyle ilişkili olduğu da tartışılmaktadır. Bilindiği üzere ABD son dönemde Irak’ta strateji değişikliğine giderek bazı üslerden çekilmiş ve Erbil’deki Harir Üssü’nü tahkim ederek Patriot Hava Savunma Sistemi kurmuştur. ABD’nin, Zini Verde’nin İran tarafından Harir’e yönelik bir atış üssü olabileceği iddiaları nedeniyle bölgede bulunan Tahran etkisi altındaki PKK ve KYB varlığını kendisine tehdit olarak gördüğü düşünülmektedir. Dolayısıyla bölgeye yerleştirilen ortak peşmerge gücünün ABD’nin de onayı çerçevesinde olduğu ve söz konusu gerilimin ABD’nin bölgedeki çıkarlarının da bir yansıması olabileceği tartışılmaktadır. Zira 25 Mart’ta Lahur Talabani’nin emriyle KYB peşmergelerinin bu bölgeye yönlendirildiği ancak ABD’nin uyarısıyla peşmergelerin geri çekilmek zorunda kaldığı belirtilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, KDP’li bir komutanın başında olduğu iki partinin ortak gücünün bölgeye gönderilmesi konusunda ABD’nin KDP tarafından -özellikle de Neçirvan Barzani tarafından- ikna edildiği düşünülebilir. Bu bağlamda, bölgedeki düzenin ABD’nin rızası çerçevesinde geliştiğini dikkate alan İran’ın sürece daha fazla entegre olması konusunda PKK ile diplomasi yürüttüğü de akıllarda tutulmalıdır.

İdam mahkumu Selimi’nin IKBY tarafından İran’a iade edilmesi
Öte yandan KDP ve KYB arasındaki bir başka gerginlik konusu da İranlı Kürt bir mahkum konusunda yaşanmıştır. İran’ın Kürdistan vilayetinin Sakız kentindeki cezaevinden 27 Mart'ta firar eden Kürt mahkûm Mustafa Selimi’nin Süleymaniye Asayişi tarafından Süleymaniye’nin Pencivin bölgesinde yakalanarak İran’a iade edilmesinin ardından Selimi’nin 11 Nisan’da idam edildiği iddia edilmiştir. Selimi’nin maruz kaldığı durumdan haberdar olmadıklarını ve bunun hükümetin bilgisi dahilinde gerçekleşmediğini belirten Erbil yönetimi, Selimi’nin hapishaneden kaçtıktan sonra önce Süleymaniye’nin Pencivin bölgesine sığındığı ancak KYB güvenlik güçleri tarafından yeniden Tahran yönetimine iade edildiği yönündeki iddialarla ilgili soruşturma başlatmıştır. Ancak bölgedeki partiler ve kamuoyunun ciddi tepkisine yol açan olay KDP ile KYB arasındaki “iki idareli sistemi” ve merkezileşme sorununu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.

IKBY kamuoyunda Seliminin iade edilmesine ilişkin iki görüş ortaya çıkmaktadır. İlk görüş KYB yönetimi ve tüm parti mensuplarının söz konusu olaydan sorumlu olduklarını savunmaktadır. İkinci görüş ise KYB içerisindeki küçük bir yapının onayıyla iadenin gerçekleştiğine işaret etmektedir. KYB’nin oldukça parçalı bir yapıdan oluşması ve “ihanet olarak algılanan” böyle bir olayın daha önce yaşanmamış olması, iddianın ilk görüş üzerine temellendirilmesini engellemektedir. KYB yönetiminin İran ile yakın ilişkileri, KYB’nin yeni eş başkanları Bafel ve Lahur Talabani’nin Erbil yönetiminden ayrışmaya ve rekabete dayanan tutumları ve Lahur Talabani’nin abisi Aras Cengi’nin Selimi’nin KYB tarafından iade edildiğine yönelik açıklaması ve açıklamayı sonradan geri çekmesi dikkate alındığında ikinci görüş daha haklı bir zemin kazanmaktadır. Özellikle Aralık’ta yapılan KYB kongresinden önce Bafel Talabani’nin İran İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi ile görüştüğüne dair iddialar hatırlandığında yeni yönetimin Erbil yönetimine rağmen İran ile teması önceleyeceğine yorulmuştur.

KYB ile KDP arasında çekişmeler geçtiğimiz yıldan bu yana devam etmektedir. Zaman zaman karşılıklı parti mensupları misillemelerle gözaltına alınmaktadır. Öyle ki geçtiğimiz yıl KYB’nin önemli isimlerinden Mahmud Sengavi’nin Erbil’e girişi engellenmiştir. Ancak İran muhalifi ve Irak'ta konuşlu İran Kürdistan Demokrat Partisinin (İ-KDP) bir üyesi olduğu bilinen Selimi’nin iadesi iki parti arasındaki gerilimin boyutlarını başka bir boyuta taşıyabilecektir. Nitekim şimdiye kadar IKBY’den İran’a "siyasi mahkûm" iadesi konusunda pek fazla vaka bilinmemektedir. Bu durumun ABD’yi de oldukça rahatsız ettiği düşünülmektedir. Zira olayın yaşandığı gün ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan David Copley ve Joey Hood, Lahur Talabani ile yaptıkları telefon görüşmesinde Selimi’nin iadesi konusunda uyarıda bulundukları iddia edilmiştir. Ayrıca, Erbil’e haber verilmeden Selimi’nin KYB tarafından iade edilmesi iki başlı yönetimin göstergesi olmuş, KYB’nin yeni dönemde bu tür hamlelerinin artacağına işaret etmiştir. İ-KDP’nin üs ve kamplarının bir kısmının KYB denetimindeki Köysancak’ta yer alması olayı daha da karmaşık bir hale dönüştürmektedir. Ancak bölgede bu tarz olayların devam etmesi halinde ilişkileri pamuk ipliğine bağlı olan KDP ile KYB arasında ciddi gerilimler ortaya çıkacağını tahmin etmek zor değildir. Hatta özellikle Mesut Barzani ile oldukça problemli olduğu bilinen yeni KYB liderlerinin, gerilimin tırmanması halinde yeniden iki başlı yönetimde ısrar etmeleri bölgenin yönetimsel anlamda ikiye bölünmesine yol açabilir.