Bakış

Salgının Etkisinde Ortadoğu Ekonomilerinde Son Gelişmeler

ABD ve Çin arasındaki küresel pazar payı mücadelesi devam ederken Kovid-19 salgının ortaya çıkması sonucunda dünyada yeni bir ekonomik düzen oluşmaya başlamıştır. 2008 Finansal Krizi ile ABD hegemonyasında ortaya çıkan aksaklıklar yeni ekonomik düzende ekonomi politikalarının en azından güncellenmesi gerekliliğini ön plana çıkarmıştır. Zira, Çin gibi süper güç olma yolunda hızla ilerleyen bir ekonomiye karşı piyasa ekonomisi politikalarını uygulayan dünya devletlerinin rekabet üstünlüğünün kalmadığı anlaşılmıştır. 

Küresel piyasaları okumada tecrübeli olan Trump yönetimi, bu gerçekliği görmüş ve daha korumacı ve müdahaleci ekonomi politikaları benimseyerek özellikle Çin’e karşı önlem alma yoluna gitmiştir. ABD-Çin ekseninde yaşanan ve ‘Ticaret Savaşları’ olarak adlandırılan bu süreç dünya ekonomisini de birçok yönden etkilemiştir. Piyasalarda dalgalanmalar ile başlayan bu etkiler, ABD’nin giderek artan sert dış politikası ile hem siyasi hem de ekonomik olarak küresel anlamda bir karamsarlık ortamı oluşturmuştur. Özellikle, ABD’nin uyguladığı korumacı ek vergiler Avrupa Birliği ülkelerini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. Ancak Çin’e uygulanan gümrük vergilerinin ABD’li mükelleflere getirdiği yükün yüksek maliyetinin tespitinin ardından ABD tarafında da yumuşama sinyalleri gelmiştir. ABD ile Çin arasında ılımlı görüşmelerin küresel piyasalarda bahar etkisi hissettirdiği bir dönemde ortaya çıkan Kovid-19 salgınının tüm dünyayı sosyal korumacı politikalara zorlaması, küresel ekonomiyi daha sert bir şekilde vuran yeni bir krize neden olmuştur. 

Salgın nedeniyle petrolde yaşanan talep kaynaklı şok ve petrol üreten ülkelerin arz miktarı anlaşmazlıkları petrol fiyatlarında rekor düzeyde düşüşlere sebep olmuştur. Arz kaynaklı etkiyi OPEC’in en etkili üyesi Suudi Arabistan ile OPEC dışı petrol üreticilerinin önderliğini yapan Rusya’nın, mart ayı toplantısında üretim kısıntısı kararında anlaşamamasının ardından Rusya’nın normal üretim miktarına dönmesine karşılık Suudi Arabistan’ın üretimini artırma kararı oluşturmuştur. Böylece petrolde yaşanan talep yönlü düşüşün ve arz yönlü artışın fiyatları tarihi düşük seviyelere geriletmesi, ekonomisi büyük ölçüde petrol gelirlerine dayanan özellikle Körfez ülkelerinde salgının olumsuz etkisini daha da artırmıştır. 

Öte yandan Ortadoğu ülkeleri için turizm, ülke ekonomilerine nefes aldıran önemli bir sektördür ve petrol bazlı ekonomiyi çeşitlendirme yolunda stratejik bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, turizm sektörünün öneminin farkına varan bölge ülkeleri stratejik hedefleri doğrultusunda büyük yatırımlar yapmıştır. Özellikle dünyanın tüm bölgelerini birbirine bağlayan Körfez ülkeleri gelişmiş bir altyapı, güneş ve deniz, kültür, spor, alışveriş, kruvaziyer, toplantılar, insan yapımı cazibe merkezleri gibi unsurlara dayalı olarak ciddi bir turizm potansiyeli geliştirmiştir. Ülke özelinde baktığımızda 2019 yılında Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) sadece Dubai yaklaşık 17 milyon turiste ev sahipliği yaparken1, Suudi Arabistan 21 milyon ve Mısır yaklaşık 9 milyon turiste ev sahipliği yapmıştır.2 2020 yılında da bölge ülkeleri turist sayılarını arttırmayı hedeflemiştir. Ancak salgının etkisiyle insanların hareketsiz kalması turizm sektörünü sekteye uğratmış ve tüm dünyada olduğu gibi bölge ülkelerinin de hedeflerine ulaşmasını engellemiştir.  

Salgının en fazla etkilediği ülkelerden biri olan İran’da bu etkiler farklı açılardan incelenebilir. Devrimden bu yana küresel finans sistemi dışında duran İran, geçen haftalarda IMF’den “acil finans paketi” kapsamında 5 milyar dolarlık kredi talebinde bulunmuştur.3 Bunun yanı sıra IMF’nin salgınla mücadele eden ülkeler için öngördüğü 50 milyar dolarlık yardım paketinden faydalanmak istemesi bir politika değişimi olarak yorumlanabilir. Bu sayede İran, küresel finans sistemine dâhil olabilecektir. Ayrıca ABD yaptırımlarının kaldırılması için BM’den yardım istemesi de ülkenin uluslararası sisteme dâhil olmaya yönelik adımların ilki olarak gösterilebilir. Ekonomik kaynakların yetersizliği göz önüne alındığında ise İran’ın; Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülke dışındaki askerî ve siyasi etkinlikleri de kısıtlanabilecektir.